27 Aralık 2013 Cuma

nasıl ki
nasreddin hoca damdan düştüğünde damdan düşen birini getirin beni ancak o anlar demişse...

öyle bir şey işte bu da.
*
öyle uzak ki bazı şeyler bize,
aklımıza geldikçe sınırlı bir düşünüş yaşarız.

öyle itiraf edemeyiz ki kendimize bile
umutsuzluğumuzu, korkularımızı yalnızlaştırırız.
ve rüyalar görürüz, korkularımızı içine alan rüyalar.
parçalara böleriz dünyamızı.

hiç kestiremeyiz bir gün nasreddin hoca olacağımızı. 

en çok da kalabalık umutlar yaşamalıyız, böylesine sürprizken her şey.




18 Aralık 2013 Çarşamba

rüzgarlı bir akşam vaktini çoktan geçmişsin.

yeni bir isim bulmayı bekler gibisin. gibilerden kuleler yapmış içinde yaşamaya çalışıyorsun.
biliyorum, sen de başka yolunu arıyorsun.bulamadın mı sanıyorsun,değil. doğru yere bakmıyorsun.

çiçeğini soldurma. sen buna da üzülürsün. sıyır perdeleri soğukla birlikte dolsun içeri korkuların.ancak o zaman olacak gibisi görünür sonun.

daha bugün bıraktın ne çok şeyi. sanki daha bir ağırlaşmışsın, tıpkı ölümünde insanı ağırlaştırdığı gibi. oysa kayıplar boşluğa dalalet değil mi.

şimdi sevin. ah gidi duruşların. zihinsel vuruşların.

10 Aralık 2013 Salı

bazen nereye baksam 'sen' oluyor. 
sen mi dolanıyorsun bacağıma 
ben mi toplayamadım kendimi 
hiç bilemedim.
bilmem mühim mi, değil.

diğerleri ve sen diyemem.
bu bir oyun olmasa da senin kaybedişin, benim.

kar yağıyor güzel. 
sigara içenlerle içmeyenler aynı yolda yürüyor. 
sokaklar soğuk dolu.
eldivenler el, çantalar şiir.

8 Aralık 2013 Pazar

tanıdıklarımda aradığım tanımlanmamışlık 
ve
tanımadıklarımdaki tanımlanmışlıkla 
karışıyorum insanlara.


1 Aralık 2013 Pazar

kimimiz kendi çamurunda batıp çıkıyorduk, kimimiz başkalarının göletlerine de atlamıştı.
okyanuslara dalanlarımızı da gördüm.
tek içtiğimiz bir şey vardı ama herkes kendi yaşanmışlarını masaya koyuyordu. 
mezelerimiz yaşanmışlıkların tadına benziyordu.
damağımızda ayn şeyler kalmıyordu elbet.
yandığında onu da hissedebilmeye çalışıyorduk. 
sigara hepimizin ciğerine dolmuyordu 
ama bir of çektik. 
birimiz için kendimiz için onun için.
ölümde insanı zamana saplayanlardan.
birilerini bilmem, beni saplar. 
konuşmamayı tercih etsem de anlarım. bilirim ki üzülür insan. elinde mi, değil.
yapamayız bir şey. susmaktansa hiç açmamak belki zamanın belirli anlarını. 
ne sen acını bir kez daha yaşarsın, ne ben üzmüş olurum bir kez daha seni. 
ama bilemem bu olur mu düşünüşün bir saplantı anında. 
kaybolmuşluklar, bir çikolata kadar keyif verseydi eğer ben de isterdim görmeyi. 
çoktan kaybettiğimiz yollarda aramayalım birbirimizi.
ne sen zorla sıfatını ne ben tekrarlayayım geçmişi.
gel, bir abdal söylesin bize.
çözemesekte konuşuruz.
gelmesende dinlerim bir soğuk ayazında bir sohbet sıcağında.

29 Kasım 2013 Cuma

'Bugün beni bir nehir gibi sevdiğini söylemiştin.Ben de şimdi sana diyorum ki seni Chopin'in müziği gibi seviyorum.Basit ve derin, göllerin suları gibi mavi ve...'

'Korkumdan korkuyorum. Kendi kendimden özür diledim, burada olduğum için değil, öteden beri ıstırabımı bencilce yaşadığım için. Affetmek yerine hep intikam peşinde koştum. Daha güçlü olduğum için değil, aksine, oldum olası kendimi daha zayıf hissettiğimden. Başkalarını yaraladıkça kendimde daha büyük yaralar açtım. Kendimi aşağılanmış hissetmek için başkalarını aşağılıyor, kendi duygularım yüzünden tecavüze uğramış olmak için saldırıyordum.'

Ona yol gösterdi ve onu nehir gibi sevdiğini söyledi. Önce olmaması gerekenlerin sindirilmesi gerekirdi. Yoksa içinde biriken bulantıya dönüşecekti geçmişi. Daha fazlasına mal olacaktı bu. Geçmişsiz ve geleceksiz, bütün varlığıyla orada olabilmeliydi. Bu yapabilmek için tek engel kendiydi.

Kendine rağmen bunu yapabildi.

23 Kasım 2013 Cumartesi

diyorum ki yapma. 
bir yere varamayabilirsin ama dönemezsin de geri. 
diyorum ki düşünme böyle. düşünürsen oldurursun. 
oldurmak, olduğu anlamına gelmez. 
sonra
demiyorum bişey.

21 Kasım 2013 Perşembe

bilinmeyenlerin bilinmezliği 
ile
bilenenlerin huzuru arasında bir yerde buldum kendimi. 
kulağıma bir küpe taktım, açık camdan dışarıya baktım. belirsiz bir noktadayım. altı var üstü var. bir basamaktayım.


12 Kasım 2013 Salı

her geçen gün ilerlememiz gerektiğini söylüyorlar. ilerliyoruz da. daha çok siyaset yapılıyor, daha fazla yol, daha çok para giriş çıkışı var, daha çok ekmek ve daha çok yoksul.. yani ilerliyoruz.

geride yaşananları bilmek imkansız. belki okuyabiliriz belki izleyebiliriz. dinlemek bile bir masalcasına zor artık. ilerlerken her şey aynı oranda ilerlemiyor. daha çok televizyon var artık evlerde ama insanların bir bütün oluşu,evlerdeki televizyonun oluşuyla ters orantılı. toplumsal olaylar değiştirdi pek çok şeyi. öncelikle de birlikte kavramı daha çok yer etti dilimizde. yalnız hissetmedik. ama yine de gözardılarımız çok fazla.

biz mi seçiyoruz, zaman mı zorunlu kılıyor emin olamıyorum. bir profesyonelliktir gidiyor bedenimizin etrafında bir görünmez çember gibi. sıkışıyoruz. böylelikler ve öylelikler arasında kararsız kalışlar yoğuruyor bir başka günü. ilerliyoruz, çemberle yuvarlanarak. bu yüzen çoğu zaman yalnız hissedilişler. bazı bardaklar ümit dolu oluyor da hemen boşalıveriyor. kaybediyoruz. 

çoğu zaman arayışlar içinde yürüyen insanlarız. yerler,şehirler, insanlar...



10 Kasım 2013 Pazar

bilemezsin ki nasıl.
aklına hapsettiğin kadardır, insan.
basit değil, mekan tutanların hesabını yapmak.
var olanı değiştirmek kolay. ama hangi yöne gider
bilemezsin.
deneme değil de yanılma kısmı sıkıntılar yuvası.


9 Kasım 2013 Cumartesi

1 Kasım 2013 Cuma

çiçek

pencere önünde porselen bir saksıda duran çiçek olsam diyorum.
adıma da pencere önü çiçeği deseler.
açıp açıp solar,solup solup açarım.
kışım belli baharım belli. ama bu kısmı sıkıcı. vazgeçiyorum.
her gece sokaktaki kavgaları kim yapıyor, insanlar neden ve nasıl böyle bağırabiliyor. belki anlardım.
insanlar birbirinden bu kadar uzak ve bilinmezken o kadar da yakın. garip. 
yine de anlaşmak çok zor görülüyor, yine de bunu denemeye çalışanlarımız var.
çiçek olsam bunları anlatamam. 


25 Ekim 2013 Cuma

bir ayın daha 25'i

zaman, çocukların boyları demek.
zaman, yağmurun bardaktan boşalırcasına yere inmesi.
zaman.
para kazandıran da o. 

para kazanmak zamanı satmak, çoğu insanlarca. onların adı işçi. onlar boylarından çok çok yüksek binalara girer, makinelerin korkunç gürültüleri eşliğinde önlerine gelen tek ve aynı işi yapmaya koyulurlar. Çokları, güneşi görmedikleri uzun zamanlar olduğunu söylediler. Çünkü o zamanlarını para kazanmak için satmak zorundaydılar. Duvarların içindeki zamanları kol gücü, omuz ağrısı, okuldan eve dönecek çocuğu, ay sonu,mesai ücretini alıp alamayacağı ve iş arkadaşlarının kısa süreli kaçamak sohbetleriyle dolu.

geldi bir ayın daha 25i. Kasıma yaklaşıyoruz.Önümüz kış. Çocuklar mont,bot ister.Soğuk.Bilmezmiş gibi bunları güneşsiz binaların içindeki koltuğu rahat insanlar.


13 Ekim 2013 Pazar

bu sadece 1 köpek

Kadıköy nautilus un ordan rıhtıma inmek için yürüyordum. Alt geçit-üst geçit derken yolları talan etmişler, o ayrı konu.

Sokak hayvanlarını severim ama yaşadığım sağlık sorunu nedeniyle köpeklere çok yaklaşmamaya çalışıyorum. Bir süre yürüdüm. Işıklardan karşıya geçtim  ve otobüslerin geliş yönünün tersine ilerliyorum. Bir kaç basamak ve sonrasında otellere doğru uzanan yol var.

Merdivenlerin orda bir köpek gördüm ve irkildim haliyle. Çünkü benim için sıkıntılı bir konu. Köpeğe  değil ama bana etkisi olan bir çözüm bulurum ve genelde  yolumu değiştiririm. Durdum. Etrafta insanlar var. Devam etsem mi diye düşündüm. Bir kez daha köpeğe baktım ve gördüğüm şuydu;


İnsanların arasından geçip yolun kenarına yaklaştı. Araçlar hızlanınca bekledi. Bir kaç araç köşeyi hızla döndüğü ve o sırada insanlar hızla  yürüdüğü için köpek kenara çekildi. Bir araç sürücüsü kornaya bastı, yine karşıya geçemedi. Bekledi insanlar sakinleşince çıktığı parmaklıkların ardına hızla geri göndü.Bakakaldım.  Karşıya geçseydi de da bir araya sıkışıp kalacaktı.

Şunu düşündüm; mahvediliyoruz-mahvediyoruz. Farkında olarak ya da olmadan buna dahil oluyoruz. Her şeyin doğası fazlaca bozuk ve bu gün geçtikçe katlanarak artıyor. İnsanlar trafik sorunu yaşamasın filan falanlar derdiyle bir süredir çalışma yapılıyor o alanda,sürecini takip etmediğim için detaylı söz edemiyorum. Ama şuanda oradaki canlılar betonların arasına ya da ardına hapsolmuş durumda. Zaten ya insan kalabalığından ya da araç kalabalığından yiyeceğe ulaşması ya da oradan ayrılması pek mümkün görünmüyor. Trafik sorununu çözelim elbette  ama sadece insanların sorunlar üzerine hareket etmemeliyiz. Sadece insanlar değil yaşayanlar. Başka canlılarda var. Ve yaşabilmemiz ancak birlikte mümkün olabilir- olmalı.

Köpeğin o hali, önce çaresizlikti,üzüldüm. Sonrası ise biz insanların onu, bu duruma düşürdüğüydü ve kızdım.


1 Ekim 2013 Salı

biz kadınların o biçim hikayeleri

Derse gittim geçen gün. Tarım toplumu, kadın-erkek-çocuk,emek,sanayi konuştuk yine.

Kadınlar, dedi. 
'Avcı-toplayıcı toplum dönemine kadınlar, doğurganlık özelliğinden dolayı kutsal sayılırdı. O zaman için anaerkil bir toplum yapısı deniyor aslında. Çünkü doğurganlık-doğurmak özelliğinde sadece kadının adı geçerdi.' Uzun zamanlardan bahsediyoruz da kafalar nasıl bu kadar değişebildi onu kestiremiyorum. 

Sonra tarımla birlikte ortaya çıkan özel mülkiyet insanları da 'mal' tanımının içine sokuvermiş. Köleler... Dövülen, satılan, kesilen, tecavüze uğrayan ve daha başına neler gelmiş olan köleler. Konu kölelikten, günümüzün kölesiz ve güzel koşullarına da değinildi. Öyle güzel köleleririz ki, çoğu zaman bunun farkında değiliz. İsimleri süslü yeni nesil köleler; öğrenciler, kadınlar, işçiler ... zaman zaman her kesimimiz köle kalıyoruz. Ve buna ses çıkartmak için sıranın size gelmesine gerek yok. 

*
Sıcak bir şehirden yıllar önce gelen bir kadının hikayesi daha.Bu ülkede kadın olmak zor. Erkek ne derse o olur dendikçe, kadın toparlamak zorunda oldukça, çocuk yaşta nişanlandırmaya-evlendirmeye zorlandıkça,ses çıkartmaması gereken kadın oldukça, kadın olmalarına rağmen anneler, erkek çocuklarının yaptıklarını görmezden geldikçe, 'kuyruk sallayan' kadın oldukça... bu ülke de kadın olmak zor.  Pek çoğunu görüyoruz ama bilmiyoruz. 

Neyse ki, yıllar önce kilise dünyanın, boğanın boynuzlarında olduğuna inanıyordu. Ya erkeklerin elinde olduğuna inansaydı.



16 Ağustos 2013 Cuma

aniden ve nedensiz

söylenebilen şeylerin bittiği anlar. ellerini kollarını nereye koyacağını bulamadığımız anlar gibi.  bazen farklıdır, bazen aynı belki. 

kendisiyle yüzleşebilir insan. başkasına bunu yap derken, kendisi için ne kadar zor olduğunu unutuverir. bakamazsın ne ona ne kendine. yaşanan bir düğüm gibi olabilir, belki başka bir tanımı da vardır.

bazen diyorum,
onu, o yaşamasaydı. kendisiyle baş edebiliyor da insan. başkasının baş etmesine dayanamıyor. adı çaresizlik gibi aslında ne yapacağını bilemiyor. cam kesiği acıtır ki. dikilse de dikilmese de ama işte bir süre...


telefonlar çalmaz bazen, üzülür insan. çünkü hep iyiye umutlanır. iyiliğiyle mutlanır insan.
işte bazen de çalarken telefonlar, kalp atışının bir anlığına hızlandığı korkuyla sızı arasında bir şey hissettirir...  
endişeler eşliğinde beklemek en zoru. kıyamamak bunun adı. 

12 Ağustos 2013 Pazartesi

öyle-böyle değil

böyle olsun istemedikçe böyle olmadı ama öyle de olmadı. araya sıkışmış gibi, ezildi ezilecekmiş gibi, böyle olmadığına sevindirir, öyle olmadığına üzer gibi, biraz umutlu ve yorgun oldu.

yollar aramak değil yollar yapmak, öyleydi. böylesini herkes söylüyordu zaten ve mecburiyet, yolsuzluk onun gibi bi şeydi. 


ederini bilinmez ama yeteni insan eder.  
eksik denmez, tam da olmamıştır. 
ama kendini doldurtur.




6 Ağustos 2013 Salı

çay

'girişi bulamadım ama sevgili... diye başlayan bir şeyler olmalı. çünkü mektuplarda hep öyle olurdu.yeltendim yazmaya ama bilmem pek böyle şeyler. 
bir kaç şey demek istedim sana, yüzüne söyleyemedim. sen sordun da ben diyemedim. önceden ne güzel olurdu, hem iyiyi hem kötüyü paylaşırdık. belki 2 belki 7 kişiydik. şimdi birileri daha eklendi hayatımıza(senin hayatına) ve hem iyiyi hem kötüyü bölüştük. payıma kalanla yetinmek hoş değil, biliyor musun. bazen bişeyler aklıma falan geliyor. geliyor, geçiyor. düşünmek istemiyorum. üzülme sakın bak, bil istedim.mektup yazmayı bilmiyorum demiştim, böyle mektup mu olur hiç. benimki de iş işte. bi kere daha sana mektup yazmıştım. yine öyle sevindirmek isterdim seni ama uçurtmamın kuyruğu tele takıldı. 
ya da işte demlikte çay dolu kaldı.'

3 Ağustos 2013 Cumartesi

ne eksik ne fazla

ne artıyorum ne de eksiliyorum zamanla.
çoğalan ben değilim, anlıyorum.
ama azalan aydınlık.

ses yok  ama duyuyorum. 
kendimi düşünce suçlusu gibi görüyorum.
kafamın içindekilere aldırmasam diyorum.

işte o zaman ışıklar söndüğünde , bir elin boğazıma yapışmasından korkmam.
ışık olmasına gerek olmaz.
dış sesleri artırmam.
iç sesler ürpertmez. 

*
uyuyamamış yine...
her zaman yapamazdı, 

arayamazdı birisini, çalamazdı kapısını
şimdi görüyorum üzgün güçsüzlüğüyle.
'bitmedi, neden hala bitmedi?' diye cevapsız sorularla kalıyor. 
ama 'bitmeyecek' demiyor. 
mutsuz belli ama yitirmiyor işte umudunu
bu zamanlarda ancak bu ona yetiyor.
yetmiyor da işte, kırıntıları avucunda birleştiriyor. 
biraz avuntu için zaman topluyor,aydınlıktan.
ışıklara dönüyor yüzünü. susuyor.
anlatmıyor.
ben anlıyorum onu. 

bir ben anlayabilirim. 
bazen o da yanılıyor.
zamana yaslıyor sırtını, yüzünü kapıya dönüyor.




27 Temmuz 2013 Cumartesi

köşe

başlasam bi nasıl da devam edecek, başlayabilirsem. 

aslında en kolayı hatırlatan bir şeylerin olması. ama hatırlanacak bir şeyler varsa. avuca dolmasa da...

''hızla köşeyi dönersin de karşına deniz çıkıverir ya' demişti. belki gerçeklerin bir parçası  değildi. önemli olanın bir şeyler vardı. 

öylece kalmış savrukluğum var, belki de değiştim. bilmiyorum. hiç anlatamadım ama anlarım. inanmamıştım, belki inanırım. hiçbir şeyden ibaretken belki ya...
öyle birikiyor ki. bir kenara yaklaşmış sanki  ve ... 

anlatamadığıma bu kadar inanmışken, zorlamamalıyım.

14 Temmuz 2013 Pazar

resim

adım attığım her şehir
bir resim hediye eder bana. 
ne zaman görürüm bilmem
ama
bir mandalla ipe tuttuşturuverilmiş gibidir her biri. 

yeniden çizilsin istiyorum hepsi
en baştan ve ilk gün diyebilmek.
tüm insanları ben seçmek 
yolları önce ben görmek 
 ve 
ben bitirmek istiyorum resmi.

gidemediğim yolları gitmiş olmak,
o demir büyük kapının önünde olduğumu bile fark etmeden geçmek,
kaldırım taşlarını saydığım sokakların kuşlarını görmek,
çocukluğumu bir balkonda yaşatmak, 
sadece
ben başlamak,ben bitirmek istiyorum resmi,
hepsi bu.




5 Temmuz 2013 Cuma

perde

istekler,
gerçekleri bi perde gibi örtüyor olmalı

*
gözünü kaldırımdan ayırmadan yürüyen insanlardan. ayna da bile boşluğa bakmayı seçiyor. 
gözlerinin içine bakamaz. 
sordum tabi neden?
-kendimi tanıyamıyorum. ruhumu değiştiriyordum sanki. bedenimde bana ait değilmiş gibi. 

bir halimin özlemini bile kuramıyorum. sanki zaman benim çok dışımda devam ediyor. dün, dün değil. bugündeyim ve sadece şimdi var. ya geçmiş, o çok uzak. günleri değil yılları geri gidecekmişim gibi. 

böyle de oluyor. ama olmayan bir şeyler var. 
zaman fazla, ben eksiğim. 

ve ben perdenin farkında olmayabilirim. bunu da ayırt edecek gibi değilim. 
bunu anlayabilirsen, gerçekleri görebilirim.
*
bunları söylemek istediğine eminim.konuşmadım ama anlayabilirim.
eğer gözlerini kaldırım taşlarından ayırsaydı, 
söylemişte olurdu.


3 Temmuz 2013 Çarşamba

adım bile geçmesin

en çok şimdi susmasa
susup kalmasa
*
içine düştüğüm boşluk ayrı
içime düşen boşluk ayrı savuruyor. öyle bakıp kalmanın sonlarını hayal etmek istemiyorum. ruhum kelimelerle tokluk kazanmıyor. zamanı düğümleyen bir kaç saat dilimi ve bir yudum suyla gerçeklere aç bırakıyor. 

sıcakta uzun saatler yürüyüp soğuk suyu hayal etmek gibi kuruyorum ağlamayı ama 
suyu yanındaki izin vermiyor. 
söz olmuyor.
yeri bulunmuyor, sövemiyorum geçmişime. 
anonsunu yapmıyor durumlarım, önlem alamıyorum. vardığımda çoktan kalkmış oluyor vapur. 
soluklanmaya vaktim kalıyor 
ama 
yakıştıramıyorum.
bol kıyafetleri hep sevdim 
bu yüzden darları kendimde sevemiyorum. kendi dışıma çıkmak istemiyorum bu yüzden boşluğa düşmüyorum. boşluğu da içime alıyorum.
ve 
doldurmaya yeltenmiyorum bile. 
*
sormasam hiç konusunu açmazdı.
adım bile geçmesin dedi.
o yüzden onun adı bile geçmedi.

26 Haziran 2013 Çarşamba

25 Haziran 2013 Salı

insanlık en büyük derdimiz olmuştu. öyle çok hikayeler vardı ki...
kimimizin bunu dert edinmeye vakti bile yoktu. 
zaman hırsızları etrafımızı sarmıştı. 
ve
çoğumuz belki farkında dile değildik.
çünkü görünmez bir şeyler içerisine hapsolmuş insanlar yaratılmıştı yavaş yavaş, usulca.
bir zehrin kana yavaşça karışması gibi karışmışlardı aramıza.
camdan duvarlar olmuştu adeta insanlar arasında.
samimiyetsiz
mesafeli
korkak ve güvensizlik dopdoluydu.

işte bunların pek çoğunu değiştiren şeyler oldu. 
ama 
bazıları hala farkında değillerdi.
birileri onların başının hiç okşanmadığını söyledi.

ne fark eder ki
insanın tanımında vicdan vardı.












23 Haziran 2013 Pazar

gezdim, gördüm biber gazı

uzun yıllar boyunca zaman zaman mantığıma yatmayan şeylerin bugünlerde tanımı:
daha çok biber gazı sıkabilmek içinmiş.

tomanın kişiye tam isabet ettirebilmesi 
hala mantığa sığmayan bir şeyleri açıklığa kavuşturmak içinmiş.
durmayı yasaklamak
bakmayı örgütlü hale getirilmesi bahanesiyle parmaklıkları göstermekmiş.


düşün!

belli aralıklarla
düşün, gölge gibi. 
ama 
düşünüyorum çoğu zaman gölgeni. 

düşmek, yorucu gibi.
durduğun yerden kolay
baktığım yerden olmazlara gibi. 

gibilerle geçiyor zaman düşün gibi. 


20 Haziran 2013 Perşembe

çok şeyin değişmesi için
çok zamana ihtiyaç yoktur.

önemli olan neyin değişeceğidir. 

olsa da olur olmasa da olurlar vardır 
ve 
her insana göre değişir pek çoğu.
ama 
az miktarı herkeste aynıdır.

yeme ihtiyacı gibi
bir şeyler üretmek 
uyumak
seks
konuşmak vs.

öyle ki
zaman zaman bizim için olmazsa olmazları bile
'bu seferlik' diyerek aksatabiliyoruz

hem de bunun bize zarar vereceğini bildiğimiz halde
yapıyoruz.

ama 
bu kez yapmadık. 
insan-doğa ilişkisini önümüze katabildik. 
insan-insan ilişkisindeki yıpranmışlığa yamalar yaptık, onardık
insan onurunu kenar kuytu yerden çıkarıp yamacımıza koyduk.

bu yüzden olacak,
insanların ve insanlığın sağlığa kavuşması.












park

tdk - park : http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.51c26447d72a80.89104937

ekşi sözlük - park: http://eksisozluk.com/park--43011

uludağ sözlük - parkhttp://www.uludagsozluk.com/

wikipedia - park: http://tr.wikipedia.org/wiki/Park

11 Mayıs 2013 Cumartesi

geçer

önce sezen aksu. 
ardında ben
sonrasında geçmeyen.
*
çocukken, kırmızı ışıkta yandaki aracı-içindeki insanları izlerdim. aklıma neler gelirdi hatırlayamıyorum ama severdim bunu yapmayı. sonra sanki geri geri gidiyormuşuz gibi gelirdi. oysa baka kaldığım araç ileri giderdi.

işte böyle geçiyor. 
zaman değil
insanlar değil
şarkılar değil geçen.
sen geçiyorsun.

benim insanların içinden, bilerek ama susarak geçişim gibi. 

sen ileri gitmiyorsun da 
kırmızı ışıkta sandıklarım, gerçekleri örnekledi. 




9 Mayıs 2013 Perşembe

ya ben ya ben

görüyorum ki, yaşananlar hayallerimin çok dışında kalıyor. 
ya ben gerçekçi değilim
ya hayaller bana çok sarılıyor.
*
okudum da,
zamanın adı yaşamakmış. 
ve
yeri yürekmiş. 

söylemedikçe,
pişmanlığım olmaz sanırdım
ama
pişmanlıklar söylenmeyenler içinde yer ayırırmış.

inat ettikçe, 
itebilir insan kendinden yaşamı
ama
bilmek, yaşamın içinde.

hatırladıkça, 
bir hoşluk dolar, içime
ve 
tahminlerimden çok uzakta kalırım. 

sarıldıkça,
dineceğini düşünürüm, 
bir çocuk ağlamasının
diner mi bilmem 
ama 
sarılırım. 

inandıkça,
oldururum
ve
inanmadıklarımı anlar, hak veririm kendime.

söyledikçe, 
başka anlamlar kazananlar yaratırım.
ve 
başkalaştırırım. 

ilerledikçe,
neye yaklaştığımı,neyden uzaklaştığımı merak ederim
ve 
bakamam aynı mesafeden.

yaşadıkça, 
zamanı düşünürüm 
ama
farkındayım bir taraftan yitirdiğimin.





7 Mayıs 2013 Salı

demek ki

inanıyorum ki
sevginin en güzel hali samimi olması


biliyorum ki 
samimiyim

bilmiyorum ki
nasıl sevebilirim

görüyorum ki
okşanan gurur tatlı bir huzur

bildim ki
her dostluk sevgi barındırır ama her sevgi dostluk barındırmaz


düşündüm ki
her şey sevgiyle yoğrulmaz

anladım ki
samimiyet sevgiden gelir

demek ki güzel şeyler var, sevilecek gibi.


1 Mayıs 2013 Çarşamba

hatıra

hatıra mı
*
benim kırmızı elbisem yok
özleyemezsin.

sözünü bile edemez,
beklersin

ama 
benim kırmızı elbisem yok
susarsın

kaybettiğini sanıp,
öfkeni kusarsın

ama 
benim kırmızı elbisem yok
canımı yakarsın

baktıkça anlarım,
anlattığını bilmezsin.

ama 
benim kırmızı elbisem yok 
beni tanıyamazsın

bilirim,
bilmediğimi sanırsın

ama 
benim kırmızı elbisem yok
sana söyleyemem

suçluluğu mutlaka bulur
peşimi bırakmazsın

ama 
benim kırmızı elbisem yok
beni arayamazsın

söylediğini sanıp
kızarsın

ama 
benim kırmızı elbisem yok
söyleyememişimdir

anlatmayı bilmiyorsam
belki utanmışımdır

ama 
benim kırmızı elbisem yok 
susmalıyım

güzel gelir 
bir kaç cümle

ama 
benim kırmızı elbisem yok
beni aldatırsın

konuştuk sanırsın
anlaşamayız

ama 
benim kırmızı elbisem yok
dinleyemem

kıskançlığın şakası olmaz 
anlamazsın

ama 
benim kırmızı elbisem yok
fark edemezsin

özledim demezsin
özlediğini sanırım

ama 
benim kırmızı elbisem yok
özleyemezsin















bi gel

en çok sevdiğim şeyler aynı zamanda en çok sevmediğim şeyler listesinde de varsa...
işte bilmem n'olcak
böyle olunca.

*
kıymetli bulduğum şeyler, zorlanmalarıma neden oluyor. 
ama 
özlüyorum işte.



baba

bazı şeyler vardır, bi yerlere konu olur.
hoş tabi.
ama her bazı şey aynı tadı bırakmaz konuşanda. 
üzdü. 
kimisi kötü hissettireni bile sevebilir
kimisi bıkkınlığını dile getirir
kimi hiç aldırmaz
bir de hep hatırlayıp umursamamak isteyenler vardır. 

ne yazık ki bilemiyoruz,
kimlerden olacağımızı 
bir okuma sırasında
düşünme arasında
kitap sayfasında
ama 
hatırlatır mektuplar, konuşmalar insana.

her şeyi bir kenara atmak diye bir şey var.
ben çok biliyorum
bazen hiç rastlamıyorum.

belki duygu insana ait olmasaydı
fotoğraf diye hatırlanacak bir şey olmasaydı
aklım pek çok şeye ermeseydi
bana hiç kimse güvenmeseydi
söz vermek 
daha fazla anlam ifade edebilirdi. 

ama
çantam çok ağır, yaz da geliyor-geldi.




29 Nisan 2013 Pazartesi

sobe

geçmişten kopamıyorum
aynı şeylerin etrafında mıyım,bilmiyorum
ama olduramadığımı biliyorum.
şimdi 1 yılımı
belki biraz fazlasını istiyorum. 
versinler. 


sen mi yanlıştın
ben mi yanıldım.
beni mi şakaladın
seni mi kandırdım.
sana mı inanamadım 
bana mı kalamadım.
şaşırmıştım
sobelendin
oyunu oynayamadık. 

27 Nisan 2013 Cumartesi

kendiniz için yaptığınız şeyin adından daha önemliler
vardır;
kendisi.

25 Nisan 2013 Perşembe

benden geriye

bıkıyor zamanla insan. 
ya da aslında zor geliyor.
zor ve çekilmez.
gidesi gelmiyor da...
yıldızların kayışını kıskanıyorum, o günlerde. 

ayak bağı oluyor zamanla sahip olduğum her şey-yer-insan
ölesim geliyor da 
ölemiyorum.
ölülere özlem duyuyorum korkulara sarılarak.

dolunaydan gözlerimi alasım gelmiyor
içimdeki bir boşluğa benziyor.
bulutlar etrafımı sarıyor. 

kırmızı elbisem olsaydı diyorum
bir kaç anlamı olurdu benden geriye
sayamıyorum
benden geriye.






22 Nisan 2013 Pazartesi

Senin Mahallen Aşağıki Mahalle

Aşağı-yukarı, zengin-fakir, yerli-göçmen, siyah-beyaz, ve başka ayrımlara göre bölünmüş mahalleler arasında görülmez ve aşılmaz duvarlar vardır. Girmemize izin verilmeyen, içinde kendimizi rahat hissetmediğimiz, girmeye korktuğumuz, tenezzül etmediğimiz mahalleler az değildir. Mahalleden mahalleye geçişte pasaport kontrolü olmasa da , insanı insandan ayıran katı sosyoloji kuralları, görmediğimiz sınırların belirlediği hayatları yaşatır bize. İşin belki de en kötü yanı, başka türlüsünü hayal etmekte dahi zorlanmamızdır.

Sayfa 92- Hrant Dink Vakfı Yayınları- 2013 Dink Ajanda 

21 Nisan 2013 Pazar

duygu da sahtecilik

ah nasıl anlatayım, 
yüzyüzeyken konuşuruz 'un şarkılarında ilham aldım. 
ben yolu yarısında kaldım sandım. 
meğer,
düze çoktan varmış
düşüşü yapmış
yenisine hazırlanmışım 
da
farkımda olamamışım. 

sahtecilik duygulara da sıçramış
yoksa karışmazmışım.
aklıma kötü şeyler geliyor, 
adı değil ama tadı intikam gibi.

o, bir günü unutmamışsam
sende tadına bakarsın o gün nasılsan. 

üstü kalsın.


19 Nisan 2013 Cuma

zihnin duvarları

aynı çemberin içinde dönmekten başka bir şeye benzemiyor. bu da demek oluyor ki, her baktığımda aynı şeyleri görüyorum. 

doğru olan o çemberden çıkmak olabilir, 
yolu bilmek gerekir. 
bilinmeden bulunan yol 
anlamsızlaşabilir. 
anlamsızlaşan şeyler çoğaldıkça bir çember daha oluşturursunuz. bir duvar gibi zihninizde. 
bu da sizi zorlar. 

bu çırpındıkça batağa saplanmaya benzer. 

17 Nisan 2013 Çarşamba

bugün

sakinim bugün 
dün çok hatıralarla
yarın çok umutlu

*
ama 
bilinmez tarihler yazıyorum.
takvimim de kendime çok yer verip
kendimi bulamıyor.
zamana doyamıyor
sokakları bomboş bulmaktan korkuyorum.
yolun sonuna  çıkamıyorum.
yıldızlara bakamıyor
sana doyamıyorum.

birileriyle sohbetlere dalıp
kendimi kaybediyorum.
sözcükleri sayıp ona buna kafa yoruyorum.
sessizlikle boğulmaktan korkuyorum.
resme bakıp dalamıyorum.

içeme atamıyorum
dolmaktan yorgunum.
kahvemle keyfime doyamıyorum.
karanlıkta boğuluyorum.

bitmez bir cümle kurarken
unutuyorum.
unutulmaktan korkuyorum.
dolan bardaklar dökülmeyen yağmurları arıyorum.
biliyorum tek başınasın bensiz.
vurdumduymazlıklar yaratıp 
devam edemiyorum.

olumsuz cümlelere yer vermek istemiyorum.
kıyamıyorum zamana. 
oynuyorum.

 

vedalar ve merhabalar

aynı anda sayılamayacak kadar çok olay olur. onunla birlikte pek çok duygu hakim olur. belki bilmek isteriz ama bilemeyiz.

gözünü kapatmadığı sürece insan, mutlaka bir şeyler görür. aslında kapatmadığı gözü de değildir. insan tüm bunları nasıl görür? belki hisseder ya da başka bir şey der. 

gördüklerimiz hiç değişmez aslında.değişen sadece insalardır. bir bebek dünyaya gelir pek çok yerde olayı  farklı kılan anne- baba ve bebeğin tek oluşudur. pek kişi boşanır ama bir çift sadece bir kez boşanabilir. bir başka boşanmışlıkları bile aynı değildir. aynı kişiyle her öpüş aynı hissi vermez mesela. belki korkak, belki aşık, belki nefretle. sevebilir insan her kişiyi bir başka şekilde mutlaka. her kaybeden başka üzülür her kaybettiği kişi-bir şey için. her insana başka sarılır mısınız?

*
gördüm. bambaşkaydı ve hiçbiri bir diğeri gibi sonuçlanmadı.

değişirsiniz.kimileri adına  büyümek diyor. ben hala bilmiyorum neyin içinde olduğumu. ama sıkıntılı bir konu. 
dedim ya değişirsiniz.
ama sadece değişen siz olmayabilirsiniz.

düne ait her şey çok tuhaftır. sürekli düne ait olan şeyleri kurcaladığımdan biliyorum.  en çok da o duygulara bir kez daha sahip olamamak tuhaflaştırıyor.
bugün bambaşka,
yapmanız gerekenler sıralı zihninizde ama bazen ruhunuz buna ağır basıyor. durup ruhunuzu beklemek istiyorsunuz ama pek koşul sizi kovalıyor ve kaçmak zorundasınız. aslında 2 yaşamı sürdürmek deniyor buna benim dilimde. ruhlar ve bedenler ya da manevi ve maddi yaşam falan gibi. 

bir puzzle tamamlarken bir şey deprem gibi girmişse araya iyi hissettirmez. iyi hissetmemek 2 yaşamdaki her şeyi alt üst edebilir. ettiğinden biliyorum. sonra kafanız başka şeylerle dağılır belki, uğraşırsınız yani çünkü bir daha yapamamışsınızdır. zaman geçer. tüm bu olanlar çocukluğunuzun oyunuymuş gibi gülümsetir. bazen kendinize hayran kalabilirsiniz bile. öyle.

bir konuşma sırasında o puzzle ı görürsünüz ama tam. gözleriniz doluyorsa, ruhunuz huzur bulmuştur, değişen şeylerden. 





9 Nisan 2013 Salı

peki

kabulleniş.
tepki.
trip.
...

her 'peki' deyişim kabullenişimdir. zor olmadığına inansam da. çelişkiden uzak, içten söylenmiş bir tamam gibi. 

*
umulmaz bir günaydın gibi. hatırlanmaya defter defter bi şeyler.
merhaba, gün. 
anlamlı- anlamsız ama yetersizsin. her bitiremediklerin için tedirgin ve bir o kadar umursamazlıksın. yenilerinle gel, biraz da güneşle anlaşmalı ol. ama dolunayı arkana alma.bozuşuruz.

8 Nisan 2013 Pazartesi

yanmış keklerimle sevin beni

hep doğruyu bulmak zorunda değilim.
bulamam da zaten. 
yaranamam kimseye,
belki işe yaramam.
mükemmel kek yapmam ama yenilebilir kek yaparım. 
bazen çikolatalı bazen tarçınlı,cevizli, bazen havuçlu
bazen yakarım. 
tüm somutlardan yola çıkarak 
soyut  olan şeyleri anlamlandırıp tatmin olma belki arayış çabasına girer
çözümü bulurum.
ne denli çaresiz hissedip, lüzumsuz bulsamda yaparım ve kekleri yaşantıma benzetirim. 
kalkıp kek yapmışsam 
ve yanmaması için başında beklemişsem
büyük umutları bulmalıyım.
ama 
yanmış keklerim var, 
umutuzluklarım gibi
lüzumsuzluklarım gibi. 
pek çok şey gibi...
sevilmeyi beklemem
ama 
yanmış keklerimi de bilin,
o benim. 


merhaba, benim adım boş bırakılan sorular.

zaman geçtikçe unutulmaya mahkum kalanlar var olur hep. alışırız buna.bunu gerektirir zamanın kendisi. unuttukça yenileri gelir, yerleşir. bazen keyifli bazen umarsız ya da bir hissiyatla işte.gelirler-giderler ve unutulup hatırlananlarla devam eder.

gözümün önünde ama kapalı bir sandığı bir anda açmak gibidir, anımsamalar. nelerle karşılaşacağım belli değil gibi. gibi çünkü yitirilmiş hisler taşır. aslında öyle sanmışım. uzun zaman öncelerini hatırlayıp özlemle anmaktır aslında adı. ne söylemek mümkün ne susmak. duyamazsınız olup bitenleri.

hisler ikiye ayrılmaz ama hepsinde iyi hissedemez insan.işte bir zaman sonra iyi hissetirmeyenler de özlenirmiş. 

ne kadar zaman uzun zaman denir kestiremiyorum. ama uzak geliyor ya bir zamanlar, işte öyle bir uzun zaman bu. 

bilmek başka.bunu hissetmek-anlamak başka. 
*
kendini tanımlayamıyorsa, cevapsız kalır. yine kalmıştı. 
uzak bir zaman gibi geldi ama öyle yakındı.
dokunsa uzanırdı. 
sarılsa unuturdu.
bi an sustu.
duyamadı-konuşamadı
özlemeyi hep severdi, 
hatalarını da 
sadece özlemeyi değil.
boş bırakmış.
hata yapmış.  
inatmış.
ama unutamamış.
sevince öyle olurmuş.


5 Nisan 2013 Cuma

ne mi yapıcam?

ne çok ben olursanız. başkasını anlamaktan o kadar uzakta kalırsınız.kendi dünyanızda yalnız, başkalarıyla vakasınız. olmuyor mu?
olmaz. 
rengi yok, tadı yok, içi boş gibi. 
adı çok, tanımı yok. 
biraz konuştum, çok mu?
çok.
bir biçime girmek, bir şeyleri değiştirmek kolay gibi. 
sonrası olay, vazgeçisi zor. 
akıl erdirmesi zor. gelmiyor mu?
gelmez.
kapağı yok. saklanamaz, görülür.
telaffuzu zor. 
bir yerlere gitmek, sığınmak gibi. 
gidemedin mi?
gidilmez.
hep bir sebep yaratılır.sıkışmışlık var.
çıkışı yok.biliyor musun, neden?
bilinmez.

şefkate benzer,sevgiyi andırır.
sonrası şaka gibi kalır. 
adını buldun mu?
bulunmaz.
soruları var, cevapları yok. 
doğruluk payı hesaplanamaz.
yığın gibi. istemediğin gibi.
sevdin mi?
sevilmez.
oluru çok gibi.birileri inanır, birileri inanmaz.
satılmaz, atılmaz.
ederi sorulsa,bilinmez.
değer mi?
değmez.

olmazsa
çoksa
gelmezse
gidilmezse
bilinmezse
bulunmazsa
sevilmezse
değmezse 

n'apıcam ?







4 Nisan 2013 Perşembe

o ve sen

hehe. komik gibi bir şey oluyor. ama üzülmeyi başarıyorsun önce. aradan zaman geçiyor, aslında geçen sen oluyorsun. yani fikirlerin, yani düşüncelerin, özünde hislerin.geçiveriyor, puufff. 
önceki ağlamaklı gibi haller, zamanla( gün-hafta-ay-yıl) gülmeli şeyler olarak kalıyor. işte o zaman geçmiş oluyor.
*

hangi parçaları birleştirdiğini bilmezsin bile bazen, yettiği kadar önemi yoktur. umursamadıkların falan. ya kıyamadıkların. başlamadıkların, yarım bıraktıkların.işte hepsi hepsi ve daha fazlası. 

peki
o, senin için hangisiydi.
ve

sen, hangisi oldun.

aslı'ya


boz-yap

daima olabilir sanıp yap-boz gibi davranamazsın.
her zaman bozup yapamazsın. 
hiç yapamadığın da olur.
bozmaya kıyamadığında.
bazen de
yarım bırakırsın.

çıkar

kaptan yorulmuş, ben takılıyorum dümende. 
kendinden neyi çıkarsa yine kendi kalır insan. çıkarmalı değil mi ? 
belki bir çıkarılacaklar listesi de oluşturmalı zaman içinde. belki baharda şortları, yazın bikinileri de görünmeyen yerlerden çıkarmalı. sevdiklerini belki daha bi özen içinde koymalı rafa-bi yere. bir şeyler de katmalı insan hayatına. bir dolaba daha ihtiyacı olabilir insanın zamanla, olması gerekmeyenleri atmadıysa. ilişkilerinin de bi rüyasına yatsa. çıkarılacak listesine eklenmesinden ziyade kendisi bir çıkarın dışına çıkmamış ilişkiler sınıfını da zihnine yazmalı. o zaman intikam listesi gibi bir şey koyar adını. bir liste daha çıkar. çıkarlardan.
her kaptanın bir haritası olmalı. gideceği yeri bilmesinden önce gitmek istediğini seçmesi için.
sonra karaya çıkar. 

2 Nisan 2013 Salı

nedeni

'neden?' diyorlar çoğu zaman. n-e-d-e-n. var mı her şeyin bir nedeni, yok mu? 

'neden çabalıyorum hala?' da diyor. kim kazanmış ki mücadeleyi. ama ısrarla zorluyor sınırları.hangi sınırları? ayağı zaten kenarlarda, yürüyor. hangi cesaretten bahsediyor. 

bir kez atlayamazsa insan bir daha asla yapamazmış diye biliyor. öyle söylemişti birileri zamanında ona. hala aynı yerde dolanıyor. zaman zaman mutsuzluğundan bile keyif alırdı, şimdi iki seçeneği var. birisinin ihtimali yok görünüyor.

hem yorgun, bulamıyor. hem o otobüse yetişmek zorunda. 

aranacak ne çok sevdiği olur ya da yoktur. 

'eğer kafanın içinde her şeyi kemiren ve devam derse bitirebileceğini bildiğin bir şey varsa dayanılmaz' diyor. 

hiç bir yer güvenli değil, sığamıyor. insanlardan da nefret ediyor. hep ediyordu ama bazen iyi yalan söyleyebildiğinden kurtarıyor. odaya biri giriyor,daha önce tanışmamıştı. öfkesinin yoğunluğu korkusunu azalttığından üstüne yürüyor. kolu kesiliyor, zaten rüyaları alıştırmıştı onu bu dehşet hallere sızını hissetmesine vakit bırakmadan karşılık veriyor. 

en sevdiği kitapları vardı, yalnızlık var olabilirdi kimsesizlikte ama kitapları başkaydı yaşadığı süre boyunca. kan onlara da sıçramış, üzülmüyor bile, çok şeyi değiştirecekler dendiğinde ona çok kızmıştı, şimdi savunmasız.hiç konuşmadan tanımadığı o insanla savaştı.yüzünün sol yanındaki kesikten sonra kafasını duvara çarptı.

kimse yoktu.  

uyandığında işini bitiremediğinden pişmanlık duydu.







31 Mart 2013 Pazar

olumlu/ölümlü

'ikiye ayrılan şeyler' yaşarız. pek çok tanesi ya olumlu ya ölümlüdür. 2 seçenek vardır ancak imkanlar birini zorunda bırakır. adete bir küp olursunuz içinden dışarıya kıvılcımlar saçan.
*
güç benim değilse karar benim değilse hata hep mi benim? hiç mi saygısız değil bencil gezenler, mektubunda buna yer verenler. öyleyse neden benim olmayan şeylere karşı bir savaşım içimdeyim. 

bazen en çok sevilen şeyler bile kırılınca berbattır. hayat, zaten yeterinden fazlasıyla acı kahve tadında. bari kahve, böyle bir şeyle hatırlanmasaydı. neyse. 

ya ben kime ne söyleyeyim ki. iki seçeneğim vardı biri hiç olmadı. 


28 Mart 2013 Perşembe

büyü

büyümek mi?
büyüyen 
büyürsem ne değişir?
tüm bu olanlarla 
korkularla
kıskançlıkla
olduklarımla
saçımla...
ya büyürsem.
büyüyünce değişiyordu ya, 
kim büyüten?
büyüyen bana ait olanlar mı acaba.
istenilmeyenlere karşı büyüme mi enjekte ediyorlar 
ya da 
bir cevap bulma zorunluluğuna 
büyümeyi mi yakıştırmışız?




bir şey yapmak,
sadece kendim için.
kendimden geriye kalanlarla
ve 
kendimce.
bir- şey.

19 Mart 2013 Salı

söylenmişler

söylenmişleri yeni bir biçimde söylemek ona yakışmış. herkesin var bir masalı farklı biçimde. bir de masal var herkes içinde. 

HERKESİN MASALI*

Bir benzeri yok sanıyorduk
Oysa yaşarken dili geçmiş
Daha sonra mişli
Ve her saniye daha çok miş
Bitmeyen bir masaldır bu
Bir varmış bir yokmuş

*Aziz Nesin- Taksim 13 Kasım 1981

Ağrı Dağı Türkiye/Ararat Masis Ermenistan

madalyanın iki yüzünü de göremeyeceğimiz hep dile gelir. ama bazen bildiklerimizin dışına çıkmakta gerekir. çünkü gerçek, hiç bir zaman bir bakış açısında gizli değildir. ben biliyorum iki tarafını da görebileceğimiz bir madalya;

DAĞIN İKİ YÜZÜ*
Sevdiklerimize farklı lakaplarla sesleniriz, sevgimizin özel mührü gibi olur o hitap.Aynı dağı farklı isimlerle seven iki halkı gibi.Aynı dağda farklı dünyalar gören iki komşu.Ağrı Dağı Türkiye'de bir heybettir; Ararat-Masis Ermenistan'da bir nimet. Türkiye'de kimse Ağrı'ya anlamlar yüklemez; çünkü zaten buradadır. Ermenistan'da ise Ararat- Masis simgedir.Dünyaya dağılmadan önceki son birliğin, artık var olmayan bir yok- ülkenin tanığıdır.Hüzünlü bir hasrettir. Arada bir aklına eserse sislerin arasından yüzünü gösterir. Dağın iki yüzünü bilen sınır, kapalılığından utanır.

*Sayfa 36 Hrank Dink Vakfı Yayınları-2013 Dink Ajanda

nefes ve öteki şeyler

  geçiş dönemlerinde, eylemin büyük önemi var. sadece aklımızla değil, bedenimizle de bu geçiş dönemine girmemiz, kendimize hayatı kolaylaşt...