31 Aralık 2014 Çarşamba

                           
düşünülen düşünmüş olmaktan önemsiz olur ya. öyle.
mümkün kılınan şey  hayatta kalabilmek.
yaşamak şöyle bir kenarda. itik.


30 Kasım 2014 Pazar

29 Kasım 2014 Cumartesi

beni yarına götüren neden; yaşanabilir olanların yaşanamıyor iken yaşanabilecek olması.

12 Eylül 2014 Cuma

ben masayı görmeden önce o benim için yoktu.
bugüne kadar gördüklerim dışında -benim için henüz değil ama- var olanlar elbet olacak.
sonrası?

denemekten, beklemekten mi geçecek.
belki kendime çok küstürmüşlerdi
ya da kırmıştım kendimi. 




12 Ağustos 2014 Salı

iş yerinde her gün aldığım gün sonu raporları gibi
kendim için de gün-ay-yıl sonu raporlarını sıralamalıyım.

28 Temmuz 2014 Pazartesi

konuşmayı denemiyor, değil mi.
konuşmuş olmasıyla bunu yapmamış olmasının sonucu da kinini bir mızrak gibi kullanmasına benziyor.
insanlardan tiksiniyorum.
basitleştirmeye çabalarken ipin diğer ucundan çeken insanlardan.

18 Temmuz 2014 Cuma

can

bazı şeyler, insanlar  tüm gerçekleri yitirsin diye yapılmış. sunulan şeyler her koşulda olması istenene doğru gitmiş. böylece insanlar olmasını istedikleri içinde bir düzen hayal etmiş. mutlu olurlarmış.
gerçek olan pek çok şeyden  koşarak ve arkamda bir toz bulutu bırakarak uzaklaşmak istiyorum. yıllar önce kaybettiğim siluet vardı. işte o, tek gayem olarak başlasın düzenim.
onu bulabilirsem gerçekler inanması kolay bir hal alsın.
ve ben sadece onu aramalıyım, ilerisini düşünmeden.

4 Temmuz 2014 Cuma

'... ve bir daha hiç karşılaşmadık.'
ile biten bir hikayeye yer vermek istiyorum hayatımda.

3 Temmuz 2014 Perşembe

koşuşturuyorum.  kendi yolumda.
dursam.
yine kendi yolunda olur.
yani, bari kendimi yormıyım.

2 Temmuz 2014 Çarşamba

insanların bilerek ve istenerek öldürüldüğü yerde yaşamı konuşmak zor.
umarım yaşayanlar, bunların nedenlerini konuşabilecek imkanları bulabilecek, dinlemeye razı insanlara anlatabilecek kadar yaşayabilirler.
yalnız değilsinizdir, bunu bilirsiniz. ama kendinizi yalnız hissettiğiniz zaman-lar olabilir.
hepsi bu.

14 Haziran 2014 Cumartesi

tamam.
nasıl ki, kalbinin ritmini yerinde tutmaya çalışan bir adamın yıllarca mücadelesini bugüne kadar gördüysem, bugün de göremeyişimin sebebi ölümse, ölmedikçe ritmini tutacağım bazı şeylerin.söz.
nasıl ki bir kuş aniden sıçıverirse biyerlerinize, çaya, çorbaya, saça... işe öyle nitelendiriyorum, olmuş ama ölünmemiş, zamanımı kurcalayan tarifsizliği. ve toplayıp bir bohça gibi soruların cevaplarını, söylenmemişlerin davranışlarını, açıklanamazların okunmuşlarını koyuyorum yanıma. gerçekliğini unutmamak, tekrar parçalayıp birleştirmemek, bir taş gibi her defasında ayağıma takılmasın diye.
bulut gibi kalpler için, bulut kalplilerle.


hem toplumsal hem bireysel . olmasın.

10 Haziran 2014 Salı

hayatı katlanılır kılan şeyler vardır; değişkenlik gösterebilir ama insan kendisini teselli edecek bir noktasını mutlaka bulur-bulacaktır. ve devam eder.

hayatı dayanılmaz kılan şeyler vardır; değişkenlik gösterebilir, işte onlardan bazıları insanın teselli bulmasına imkan vermez. ne taraftan baksa kendine insan bir yanardağ. ve devam edilecek bir yol aranır.
*
hani gitmediği yerleri özlermiş ya insan. tanımadığım insanları öylesine özlüyorum.
zamanla şeffaflaşacak mesafelerden tiksiniyorum.

pek çok şeyin zehir olduğu günde, gecede geçiriyorum vaktimi.
dayanılmaz kılan şeylere rağmen, katlanılır kılan şeyleri sürekli aklımda tutarak.



7 Haziran 2014 Cumartesi

anı işte bunlarda.
oturup birlikte güleriz den-e-meyenlerden.
çoklaştıkça onlar, azaldığımı hissediyorum.
ne kötü.
özellerden genellere istemsiz varmamız da kötü.

6 Haziran 2014 Cuma

limiti yükseliyor zamanla acıların.
öylesine tuhaf. bi o kadar inanılır gibi değil gerçekler.
hala bir toz bulutu bekliyorum sanırım. 'yok duygu, yok. anlamıyor musun gerçekliği. ' diye bağırıveriyorum kendime.
çok yorgunum. kırgınım da. ama öfkemi tarif etmemeliyim, kendime bile.
insanı donuklaştıran şeyler yaşanırmış. çünkü insanların kanı donmuş aslında.
bağır...
neyse çok anlamsızla..
yok.yok. yokluğa varıyorum anlamı yok.

dayanılır kılanlar var. iyi ki.
susup, fesleğen kokulu günlere inanıyorum.

3 Haziran 2014 Salı

27 Mayıs 2014 Salı

deli olmak hiçten değilmiş.
deli olmak işten değilmiş.

istisnasız her insana biçmiş olduğum yüzde ellilik her şeyi yapabilme payında yenilemeler yapmalıyım.
daha devam edilebilir bir biçim alır zaman, kabullenmenin ağırlığı yaşanandan daha büyük olamaz ya. parça parça yaşananların bütünümüze zarar verdiğinden utanıp sıkılmalı insan.
nasıl mümkün olur parçayı(insan-olay) değerlendirip bırakmak bir kenara nasıl. nasıl susabilirim, insandan insanlar uzantısında, bütününde.
yorgunum hayatın yamaları, insanların geriye kalanlarından.

deliriyorum.
kafamı ellerimin arasına alıp dalıyorum
ama
kafam yok.
ellerim titriyor.
yürek çarpıntılarım oluyor.
bakıyorum, vicdan yok.
eser yok.

hayatımızda tarif edemeyeceğimiz şeyler yaşatılabilirmiş. aklım yok.
ince bir ipte yürümeye benziyor zaman, bilemediklerimden- fark edemediklerimden sızlıyorum.
nerden baksam çirkin, nerden baksam parça parça. onarılamaz bir yara. kendimi teselli bile edemiyorum.

o, ben ve diğerleri...
o, camdan bir parça. o kesmiyor da. parçalıyorum kendimi onunla.
yüzümü ellerimin arasına alıp... düşünemiyorum. yok.
onu gördükçe dayanamıyorum.

bir diğeri yanmış gibi bir his. anlatamıyorum.
diğeri vicdan çıkartıyor, boku atmak hesabında.

payın düşmesi gereken yerin o olmadığından eminim. ne garip insanlar. ne garip tüm bu olanlar.

çoktan ayrılmalıydık vicdanımla.

24 Mayıs 2014 Cumartesi

22 Mayıs 2014 Perşembe

bazen içten bir mutluluk yakalarsın
hem de
ölmek için iyi bir biçim ararken

21 Mayıs 2014 Çarşamba

bakıyorum da ne kadar azız görünende.
yani
öyle çoğuz ki görünen az kalıyor.

bakıyorum da insanlara
kavgaları veriliyor.
ama cesetleri serildikten sonra. yitirilmişken.

bakıyorum da kendime.
fotoğraflarıma bir ölünün fotoğrafları gibi bakıyorum.
bakıyorum da kendime yaşadım demeyi hak edemem, ölüler kentlerini var ettikten sonra.

18 Mayıs 2014 Pazar

tükenmişlik sadece bir his değil.
yerlerde zaman dolabilir
birileriyle artık bitmelidir. 

bazen öyledir ki
dışında kalır insan yerin
işte gitmek gelir. 
kabul olmamışlık, aidiyet hissedemememin berisinde bulunabilir.
itmezken kalmayı başaramadığımız yerdeki -kısaca- birileri, çekeni de aramamalı. 

olmam gereken yerden çok uzakta olabilirim, 
daha önemlisi olmam gereken yere yaklaşamıyor olmam. 

bitmekte sorun değil, zaman doldu.

8 Mayıs 2014 Perşembe

insanlar gibi şehirler var.
ben hangisi gibiyim bilemiyorum, bunu en iyi ben değil ama yanımdaki bilir.
ve nasıl ki
uzaklaştığımız, yollarımızı bir şekilde ayırdığımız insanlar varsa şehirlerde olacaktır.
bu istanbul u sevmediğim
bursa yı sevdiğim anlamına gelmez.

1 Mayıs 2014 Perşembe

özlemin kuşları

İzmir de kırlangıçlar yuvalamış, köşelere köşelere. Yavrular yumurtalardan bile çıkmış.

-          - Anne, oraya da geldi mi kırlangıçlar.  Eski yuvalarını yenilediler mi bu yılda ?

oruç

ile- oysa.

20 Nisan 2014 Pazar

12 Nisan 2014 Cumartesi

uyuyordu uyku, gidiyordu yol.

anlatmadı, konuşmadık da.
çünkü sormadım.
bir şey demem gerekecekti ve söylenecek bir şey olmalıydı. yoktu.

ve muhtemelen,
olmak istediği olmuş ama yorulmuş ama zorlanmıştı. istediği, istemediğinin çoğu zaman önünde dururdu ve ona yakın. iyi olmuş muydu?
gördüm ki, bunun için bir şey yaratıyordu, ben bir buz parçasına benzetiyordum.
güneşli insanları daha çok seviyordu.
kurduğu şeyleri birbirine büyük bir kuvvetle bağlamaya çalışırken, ben onu yorgun buluyordum o ise kararlı.
birbir eksiltmeye çalıştığı insanlardı,  yerine koyamadığı da insanlar.
bulmak istediklerini başka uğraşlarda ararken yaklaşamıyordu, kendisiyle ilgili bilmediklerini bilmek için didinirken bundan ölesiye çekiniyordu. bu, onun aklına  öznesi olmadığı için hiçbir şeyi değiştiremediği ama sonucundan ciddi kalp  çarpıntılarına uğradığı zamanları getiriyordu.  kalp çarpıntılarından pimpiriklenir oldu, yenisine hazırlığını kestiremiyordu. ne zaman? ama zaman gelmeliydi. o artık beklememeliydi ve öncesi kırgınlığını bu yüzden taşıyordu.


6 Nisan 2014 Pazar

insanlar tanırız
zamanla oynarız
bir oyuncak gibi sorunla-rla oyalanırız.
ama biri
'o elindeki sana ait değil' i
mutlaka demeli

4 Nisan 2014 Cuma

ah zaman
zaman zaman.

birileri değişir, eylemler aynı.
kimi haydarpaşa' da kalır , kimi havaalanında.

bölen mi bölünen mi olmalıyım, kestiremiyorum.
sanırım bölüme yakında durmalıyım.


28 Mart 2014 Cuma

ben bitersem benle olan her şey biter.
bu yüzden
kurtarmaya çalıştığım ben değilim.

şimdi ölmek istemiyorum
böyle
mutsuzken.


27 Mart 2014 Perşembe

dün

Önce neyi kaybettik kendimizden emin olamıyorum ama bunu kendimizden eksiltmekten çok ayrı tutuyorum.  Zaman kattıkça, artırdıkça bir şeyleri geçmişten silmiş, sınırlı bir aralık var ve bu sınırlı aralık yenilerini aldıkça eskilerinden arınmalı gibi. Tam olarak buydu anlatmak istediğim ama adına arınmak demek sadece zamanı temizlemek,  içinde kendimizi kirletiriz ve kendimizi kirletmemiz paslanmış bir ruhla buluşturur bizi. Öyle ki yeniden buluşuruz, kaybettiğimizle. Kendimizle. Sınırlı aralık akan bir nehre benzemez ve o bir nehir değilken kendini temizlemesi düşünülemez. Sabitlere ulaşamadığımız sürece tutanın da eli, dili ve ruhu pas kokar.

Sevgiyi ne kadar aradık bilmiyorum, ben ne kadar aradım bunu da bilmiyorum.  Varlığını bildiğimiz şeyin yokluğunu görmek, görmekten ziyade varlığını bildiğimiz o şeyin yokluğunu hissetmek onun varlığını kanıtlayan. Bu bir masanın var olduğu ve ona sahip olamadığımız kadar basit bir eksiklik. Ama eminim ki bir masayı daha çok arar oldu insan.

Tolstoy’a göre insanın sevgiyle yaşayabileceğini öğrendiğimde bir küçük çocuktum. Sevgi büyük ama küçük gibi gördüğümüz çocukluklara benziyor. İnsan büyüdükçe –zamanın bizde artırdıkları ve azalttıkları-  küçülen sevgi, büyüyen değil ama olmasını istediğimiz küçülmeyen sevgiler olmuş.  Çünkü küçük bir çocuğu öpmek ne kadar basit ve her zaman/her yerde özel ve güzelse, büyüyeni öpmek o kadar yok. Küçük bir çocuktan sonra büyük bir çocuk olduğumuza inanlar olursa sevgi beden sınırlarımız arasında olmayacak.

Aramalı mıyız, bilmiyorum. Bir cadde bir sokağı bulmaya benzemiyor ama sokaktaki çocuğun köpeğin peşi sıra ellerini birbirine vurarak yürüyüvermesine benziyor, her zaman hissedebileceğimiz, zaman zaman ve inandığımız sürece görebileceğimiz.

Yani sevgi, sınırlı zamanın akıntısına kapılmana izin verirsek biz insanlar, kendimizi eritiriz.

Aslında biz insanlar tüm enerjiyi, parçalara bölerek farklı zamanlarda ayrı-aynı hissiyatlar yaşarız. Sevgi dediğimiz, bir parçamızı fark etmeden ya da bilerek ama mutlaka ortaya koyup ve bir parça aldığımızdır yani hissedebileceğimiz. Azalmaması gerekendir.

Eğer insan kendisini eritirse, ortaya koyamaz ve tamamlanamayız, eksiklikleşiriz. Farkında olmadığımız bir eksiklikle kaybedişleri yaşarız. 

27.03. 2014
tüketmeyi çok çabuk başarıyorduk. nedensizmiş gibi. umurumda bile değil.
inanılacak şeyi aramak belki de en zevkli kısmıydı.
zaten bulunmazmış gibi yaşadım.
tadını bulamadığım, hatta yenilip yenemediği bile belli olmayan şeylere benziyor, yemeye çalıştığımız.
keyfi yok bu gibi şeylerin.
pia..
sadece şiirde güzel. yazılanlar gerçek dışıydı, ben de çok içinde değilmişim gerçeğin. anlamsızlaştı.
anlamlı olan bu doğruyu bilmenin gerçekliği. ama yetersiz ama ham.

ne olmaya çalıştığımızın anlamı yok. olmuşların anlamı var. mesela inandıkça, bir not anlamını buluyor. onu/şeyi bildikçe hayallerini zorlamıyor. ve yazılanlar anlam kazanıyor. gerçekten her şey geçebilirmiş gibi geliyor. moda da güneşin altında soğuk meyve yemek fikri gerçek bir gülüşe sebebiyet veriyor.

inandıklarım olsun istedim, olanlardan başka. var gibi geldi , belki bir süre daha gibi gelir ama şimdi değil. inanmak için bir şeyler mi yapmalıyım yoksa bir şeyler yaptıkça inanır mıyım umurumda değil, biraz daha yitiriyor olduktan sonra.

19 Mart 2014 Çarşamba

boğulma istediği taşıyor içimden
ama
şeyler yok.
boğulamıyorum
boğuyor beni şeysizlik.
derin bir suya bırakır gibi kendimi
olamıyorum.
eksikliğini yüzünden okuyorum.
derin bir su arıyorum
sen de yok.




bütün gelemez miydin sanki bana
parça parçasın
sen sen sen
her birin
parça parça
öyle çoksun ki inanamıyorum sana.
belki
bir senlik oluşturamadın hala.
her insana başka parça
ve
bütün bir sen yoksun
yok sun
yoksunsun aslında.


6 Mart 2014 Perşembe

'hem birbirimize inandık hem de karşımıza  çıkan durumlara/ insanlara inandık.'

*
biz hep ve en çok insanlara inandık öyle ki durumları insanlara bağladık. inanmak bi tercihti biz de bunu yaptık. ne kadar yanılmış olabiliriz. hiç. vardığımız nokta ile yolun başında gördüğümüz ayrı şeyler olabilir o başka. ne kadar üzebilir. çok. 
ama 
zorunda değil. 

insanlar işte bazen hiç, bazen çok, bazen saçmalar.  
herkesin uğrayabileceği bir durak, kendini bulmak istemediği bir yol, tek bildikleri doğru gibi tercih edilebilir bir kaç yöntem, adım gibi. 
biz, kendimizi bulmak istemediğimiz yerlerden konuşmayalım. 
pizza yiyelim, seversin. 
biri yanıyordu.
diğeri ise eriyordu. biri yandığı için diğeri eriyor değildi.
bu iki gerçek bir doğrudan doğmuştu.
bedenlerinin ayrılığı birbirini boğmuştu. oysa bunu biri yanar diğeri ise erirken anlayabilmişlerdi. hiç garip değil.
yoklar gibi görünürler biri ve diğeri
ve
aksine öyle çoklaşırlar ki.
biriler, yanmakta olan ya da  çoktan sönmüşler
erirken ya da tükendiği yerden başlayanlar da diğerleri.
tanışın kendinizle.



geçen zaman süpürür anlamları, tanımları, insanları. 
süpürülmüş geçmişin şahitleri kalır 
bir söz, bir şiir, bir resim.

huzur , 

gözlerinden yüreğine dokunabilmek
ve 
beynimin içindeki ince kıvrımlarda
tümlerin yokluğa varması.

5 ocak 12


28 Şubat 2014 Cuma

son günündeyiz ayın. kısa zamanda yaklaşıyoruz bahara.
ne çok iyi hisseder insan baharda. açabilir içini, daha çok sevebilir hem kendini hem sevmeyi. değiştirebilir yönünü. alışabilir yeniliğe. bedenin, ruhuyla kavgasız yenilenmesidir bahar.
tüm bunlar ne güzel söylenir, düşünülür ve  inanılır bunlara.
ve eğer, her beden, ruhuyla kavgasız yenilenebilirse yaşanır bahar.


istedik ya da istemedik ama varlığından bahsettik.
alışkanlığın tanımı şekilleniyordu. neler getirirdi bilmiyorduk. ileriye doğruydu ama giden sadece zaman olabilirdi. bunu unutmuşluğu ne çok yaşadık. diğerleri gibi bu da esti, ılık bir rüzgar gibi. iyiydi. ilerisine de iyiliği taşır mıydı.
istemiyor değiliz ama istedik mi, bunu da bilmiyorum.
elimde tuttuğum şeyin zamanın dizginleri olduğunu biliyorum.

kimisi güldürür
kimisi sövdürür
kimisi yazdırır. böyledir.
öyle hissediyorum ki, tedirginlikler süslüyor günümü. geriliyorum. sanki çocuk ruhum büyük tehditler içeriyor. annemin 'aklından çıkarma' dediğini bir anlığına unutmuş gibi mahcubum.
her bir adımı planlanmış yola çıkacak zamanı beklerken uyuya kalmış gibiyim.  böyleydi. oturdum. düşünmedim bile.

hiç bir şey gelmedi aklıma, sen de. mum yanıyor, su duruyordu masa da. 
bir şey isteği
mesela
yolda biriyle karşılaşma, bir haber alabilirmiş hissiyatı gibi. olur ya insanın kıyısında köşesinde, öyle. 

zamanı uzatıp kısalttık denkleşsin diye
hep vaktinde gelirsin ve nedensiz değilsin. tedirginliğimi bölersin, gökyüzündeki koyu renkli bulutları dağıtmak gibi senin bu yaptığın. bazı anlar hiç bitmesin. 

çocuk ruhu zora sokuyor insanı, bu yüzden büyüklükte cesaret bulamadıklarımızı çocukluğumuza atarız. düşünemem, çocuklaşırım, anneme ömür biçilmesin. 

seni düşününce bir sarılma isteği geliyor, gidesiye değil.  küçük taburelerin üzerinde yudumladıklarımız geliyor, bir sokak arasında. yaşamın bir kenarında kalıp bütünden kopasımız gelmiş, kaçıp oraya saklanmışız gibi. bitmiyor olan, bitmeyecek olacaklar ve bulacağız hep bir neden bitirmediğimizden birbirimizi. aman,yeter ki çay soğumasın. zamanın ağır şarkıları eşlik etsin bize, ahmet kaya susmasın. eksilmeyelim.

ne de öznesi bana yakın gibi görünüyor  hep ama  gerçek, sensiz olmaz bu benlilik.  
kesişen çocuk yollarımız var, sarılan büyük bedenlerimiz. aynı sıfatlardaki benzer insanlar tanımışız. baharı seviyoruz, birlikte nar yiyoruz. keklerle doğuyoruz.
belkiler takılıyor aklıma... 

sen gitme.







27 Şubat 2014 Perşembe

elimizdeki neydi...

konuşmakla biz mi belirlerdik yaşanacakları, zaten yaşanacaklar arasına çoktan itilmişler miydi. 
umursamazlığını ortaya koyma cesaretini bulamayanların lafları erteler 
hem beni hem seni hem onu. bundandır zaman zaman itilmişlik hissi. 

okunmalı zaman ve öyle konuşulmalı,  
gerçekle.


24 Şubat 2014 Pazartesi

kendi söylediklerine o kadar  güvenmiyor ki insan. teselliyi doğuruvermiş.


çeliştiğimiz şeylere yeniliriz
çoğu zamanda farkında olmayarak. 

23 Şubat 2014 Pazar

mesela
insanın, caddenin, şeylerin 
gelişin, dönüşün, ilişkinin,
hissedişin, görünenin 
vardır 
hep bir meselası.

tanımı,
bir hayalden çok siteme benziyor. 
bir rengi yaşatmıyor.



bazen kalan martının havadaki simidi kapması gibi bir an.



21 Şubat 2014 Cuma

insanlar koyduklarımız yerlerdeler mi
insanlar oldukları yerlerdeler mi.

anlık buluşmalar mı belirledi, anlık buluşmaları yaratan biz mi.

ellerin soğukluğu cesedi hatırlatırdı. ölüm çoktandır aklımdan çıkmıştı.
insanlar kendi yerlerini oldururken ve yer edinmeye çalışırken var olanların yerlerini de değiştirirler, onları bir yere koyduğumuzda değil.
pek çokları gibi değildi. bu yüzden olduklarına izin vermek gerekirdi.

korkular parçalanmışlık hissini örtmeye çalışır sadece. sıcak tutulmaması gereken ve de unutulmaması gereken bir geçmiş var elimizde.

olduğun yerde var olabilmeyi
sadece sen başaramazsın
sadece ben mümkün kılamam.

ölümler korku dolu gelmemeye başladı.

30 Ocak 2014 Perşembe

yapılmış ve o eylemi gerçekleştiren kişilerin bir daha bu eylemi gerçekleştirmesinin mümkün olamadığı durumlar için kullanırız -mişti,-mıştı,-muştu,-müştü zaman kipini. pişmanlıkta anlatır, serzenişe de kol kanat gerer, ölümün takılı kaldığıdır da.

yanisi ne mi... yanisi -malı,-meli yle kardeştir -mıştı,-miştiler.
ama birlikte barınamazlar bir kucakta. aynı anda sarılmak mümkün olsa da kendini parçalara ayırabilir misin. öncesini alamaz malı/meli ancak bir şeylerin ertesinde gidebilirsin ona, gitmelisin ona. sonraya kalamaz mıştı/mişti. taki kollarını öne uzatıp, çaprazlayıp kollarını parmaklarını birbirine doladıktan sonra göğüs hizanda dışardan içeriye bir hamle yapıp kitlendiğin o ana dek. ruhunu da ellerin, kolların ve parmaklarını düğümlediğin gibi bedenin ve eylemlerinle kırıştırdıktan sonra düğümlersin ve düğümlerle tekrar kırıştırırsın. kendini gözün ile göğsünde duran elinin arasında sıkıştırır, karıştırırsın.
bu yüzden olmamıştı tan sonra olmalıya uğramak zorundasın.
zaman ölmüştü, yeni bir zaman yaratmalısın.
hapisler yaratmıştın, evvela kendini kendinden doğurmalısın.
çoklaşıyoruz, hiçleşiyoruz.
çoklaştığımız için mi hiçleşmemiz. hiçleştikte mi çoklaştık. kısa zamanda ikisi olamasakta. uzun zaman için çoklaşırsak hiçleşmekten kaçmak zor. eğer bir de bakmışız ve hiçleşmişsek çoklaşmak zihnimizde.kendi başına bir yoklaşma ve toklaşamama, mide bulantısına benzeyen bir ruh bulantısı. kötü olmak zorunda değil, belki iyi olabilmiştir, bazen de kötü.




29 Ocak 2014 Çarşamba

radikal kısmını hiç sempatik bulmuyorum.
radikal kararlar da bi o kadar aksine.
hey gidi,
insanın karar verişlerinin inanılmaz özgüveni hey...
insanı yeniden başlatabilir,
hatta bir kaçı daha sıralanıverir.
olamaz mı, olur. özgüven de bunu doğurur.
ama ya
değiştikçe güzelleşir mi insan ?





28 Ocak 2014 Salı

bağımsızlığımı ilan etmek istiyorum.
önce insanlardan,
ve onlarla mümkün değil durumunda olmasa bile zor mümkün bitebilir ilişkilerimden.
sadece bu kadar.
zorla gözyaşı akıtmaya, mecburen üzüntüye benzeyen ilişkiler. 
merhaba.



nefes ve öteki şeyler

  geçiş dönemlerinde, eylemin büyük önemi var. sadece aklımızla değil, bedenimizle de bu geçiş dönemine girmemiz, kendimize hayatı kolaylaşt...