Önce neyi
kaybettik kendimizden emin olamıyorum ama bunu kendimizden eksiltmekten çok
ayrı tutuyorum. Zaman kattıkça,
artırdıkça bir şeyleri geçmişten silmiş, sınırlı bir aralık var ve bu sınırlı
aralık yenilerini aldıkça eskilerinden arınmalı gibi. Tam olarak buydu anlatmak
istediğim ama adına arınmak demek sadece zamanı temizlemek, içinde kendimizi kirletiriz ve kendimizi
kirletmemiz paslanmış bir ruhla buluşturur bizi. Öyle ki yeniden buluşuruz,
kaybettiğimizle. Kendimizle. Sınırlı aralık akan bir nehre benzemez ve o bir
nehir değilken kendini temizlemesi düşünülemez. Sabitlere ulaşamadığımız sürece
tutanın da eli, dili ve ruhu pas kokar.
Sevgiyi ne
kadar aradık bilmiyorum, ben ne kadar aradım bunu da bilmiyorum. Varlığını bildiğimiz şeyin yokluğunu görmek,
görmekten ziyade varlığını bildiğimiz o şeyin yokluğunu hissetmek onun
varlığını kanıtlayan. Bu bir masanın var olduğu ve ona sahip olamadığımız kadar
basit bir eksiklik. Ama eminim ki bir masayı daha çok arar oldu insan.
Tolstoy’a
göre insanın sevgiyle yaşayabileceğini öğrendiğimde bir küçük çocuktum. Sevgi
büyük ama küçük gibi gördüğümüz çocukluklara benziyor. İnsan büyüdükçe –zamanın
bizde artırdıkları ve azalttıkları-
küçülen sevgi, büyüyen değil ama olmasını istediğimiz küçülmeyen
sevgiler olmuş. Çünkü küçük bir çocuğu
öpmek ne kadar basit ve her zaman/her yerde özel ve güzelse, büyüyeni öpmek o
kadar yok. Küçük bir çocuktan sonra büyük bir çocuk olduğumuza inanlar olursa
sevgi beden sınırlarımız arasında olmayacak.
Aramalı
mıyız, bilmiyorum. Bir cadde bir sokağı bulmaya benzemiyor ama sokaktaki
çocuğun köpeğin peşi sıra ellerini birbirine vurarak yürüyüvermesine benziyor,
her zaman hissedebileceğimiz, zaman zaman ve inandığımız sürece
görebileceğimiz.
Yani sevgi,
sınırlı zamanın akıntısına kapılmana izin verirsek biz insanlar, kendimizi
eritiriz.
Aslında biz
insanlar tüm enerjiyi, parçalara bölerek farklı zamanlarda ayrı-aynı
hissiyatlar yaşarız. Sevgi dediğimiz, bir parçamızı fark etmeden ya da bilerek
ama mutlaka ortaya koyup ve bir parça aldığımızdır yani hissedebileceğimiz.
Azalmaması gerekendir.
Eğer insan
kendisini eritirse, ortaya koyamaz ve tamamlanamayız, eksiklikleşiriz. Farkında
olmadığımız bir eksiklikle kaybedişleri yaşarız.
27.03. 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder