27 Mart 2014 Perşembe

dün

Önce neyi kaybettik kendimizden emin olamıyorum ama bunu kendimizden eksiltmekten çok ayrı tutuyorum.  Zaman kattıkça, artırdıkça bir şeyleri geçmişten silmiş, sınırlı bir aralık var ve bu sınırlı aralık yenilerini aldıkça eskilerinden arınmalı gibi. Tam olarak buydu anlatmak istediğim ama adına arınmak demek sadece zamanı temizlemek,  içinde kendimizi kirletiriz ve kendimizi kirletmemiz paslanmış bir ruhla buluşturur bizi. Öyle ki yeniden buluşuruz, kaybettiğimizle. Kendimizle. Sınırlı aralık akan bir nehre benzemez ve o bir nehir değilken kendini temizlemesi düşünülemez. Sabitlere ulaşamadığımız sürece tutanın da eli, dili ve ruhu pas kokar.

Sevgiyi ne kadar aradık bilmiyorum, ben ne kadar aradım bunu da bilmiyorum.  Varlığını bildiğimiz şeyin yokluğunu görmek, görmekten ziyade varlığını bildiğimiz o şeyin yokluğunu hissetmek onun varlığını kanıtlayan. Bu bir masanın var olduğu ve ona sahip olamadığımız kadar basit bir eksiklik. Ama eminim ki bir masayı daha çok arar oldu insan.

Tolstoy’a göre insanın sevgiyle yaşayabileceğini öğrendiğimde bir küçük çocuktum. Sevgi büyük ama küçük gibi gördüğümüz çocukluklara benziyor. İnsan büyüdükçe –zamanın bizde artırdıkları ve azalttıkları-  küçülen sevgi, büyüyen değil ama olmasını istediğimiz küçülmeyen sevgiler olmuş.  Çünkü küçük bir çocuğu öpmek ne kadar basit ve her zaman/her yerde özel ve güzelse, büyüyeni öpmek o kadar yok. Küçük bir çocuktan sonra büyük bir çocuk olduğumuza inanlar olursa sevgi beden sınırlarımız arasında olmayacak.

Aramalı mıyız, bilmiyorum. Bir cadde bir sokağı bulmaya benzemiyor ama sokaktaki çocuğun köpeğin peşi sıra ellerini birbirine vurarak yürüyüvermesine benziyor, her zaman hissedebileceğimiz, zaman zaman ve inandığımız sürece görebileceğimiz.

Yani sevgi, sınırlı zamanın akıntısına kapılmana izin verirsek biz insanlar, kendimizi eritiriz.

Aslında biz insanlar tüm enerjiyi, parçalara bölerek farklı zamanlarda ayrı-aynı hissiyatlar yaşarız. Sevgi dediğimiz, bir parçamızı fark etmeden ya da bilerek ama mutlaka ortaya koyup ve bir parça aldığımızdır yani hissedebileceğimiz. Azalmaması gerekendir.

Eğer insan kendisini eritirse, ortaya koyamaz ve tamamlanamayız, eksiklikleşiriz. Farkında olmadığımız bir eksiklikle kaybedişleri yaşarız. 

27.03. 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

nefes ve öteki şeyler

  geçiş dönemlerinde, eylemin büyük önemi var. sadece aklımızla değil, bedenimizle de bu geçiş dönemine girmemiz, kendimize hayatı kolaylaşt...