29 Kasım 2021 Pazartesi

Bir Yanım Naif Bir Yanım Yara



Köşeyi dönüp gidesim var. Köşedeyim. Dönüp gitmek istiyorum. Ama  arkamı dönüp o adamlara bağır bağır bağırmak istiyor bir yanım. 

Siz bizim naif ve şefkat yerlerimizi incittiniz. Hiçbir kedinin bir bıyığı değerinde olamayacak siz 'Karılara başladım' deyip kadın yerlerimizi incittiniz, demek ağızlarına okkalı bir tokat vurmak isterim. Bir sütyen ipinde sizi asmak isterim. O güzelim çocukların ruhlarını ve bedenlerini inciten sizin yüreğinizi kıyım kıyım kıymak isterim. Ama yapamam. Bu yüzden köşeyi dönüp naiften yana gitmek isterim. 

Ben sizinle, sizin hayatla baş ettiğiniz gibi baş edemem. Siz kötüsünüz. İyi olmayı, kendinize sormayı hiç denememişsiniz. Sizin hiç denemediğiniz o şeylerin ben hayalini kurup umudumu dik tutmak isterim. Bu yüzden köşeyi dönmem lazım. Benim gibi renkleri taşıyanların yanında yer almam lazım. Gökkuşağını unutmamam lazım. Sizin karanlık, kötü, yaralayıcı çukurunuzu bilip onunla renklerimle dans etmem lazım. Ben sizinle, sizin dediğiniz ve sizin istediğiniz gibi 'dövüşemem.' Ben dövüşmek istemem. 

Kalbim ağır, ayaklarım dermansız, omuzlarım çökük kendim için o köşeyi döndüm. 

Meryem, bu sayfayı okuduktan sonra Berna'nın günlüğünü göğsüne bastırdı. Sıkı sıkı. Dizlerini karnına çekti, gözlerini kapadı, kafası dizlerinin üstüne düşüverdi. Durdu, durdu, durdu. Berna'nın günlüğündeki sözcükler, cümleler, duygular, tüm yazdıkları parçası oluvermişti. Bildiği yerlerdi kendinde. Bulduğu yerlerdi kendinde. Acılandığı, düştüğü, kalktığı yerlerdi kendinde. Bir tek zaman başkaydı, bir tek zaman. Gerisi hep aynı.

Günlüğü yanına aldı, evden çıktı. 

'Bu köşeden döneceğim.' Döndü.

'Bu köşeden döneceğim.' Döndü.

'Bu köşeden döneceğim.' Döndü.

Kendi sokağındaki tüm köşeleri döndü. Umurunda olan bir tek şuydu: bu köşeleri dönersem içimdeki köşeleri de dönebilir miyim? 


8 Kasım 2021 Pazartesi

bir kapı açılıyor: ferah


gökyüzü, yeryüzü ve senin yüzün.
senlerin o muhteşem yüzü.
hepsini sevdin ayrı ayrı. 
hepsini kendi detaylarıyla.
ve hepsini bir bütün olarak, bağlı.

kalbim,
sanki hep yapabilir gibisin.
aklım,
sanki hep alabilir gibisin.
bugün de  böylesin tüm güzellikler yanında...

baktığımda, gördüğümde ve hissettiğimde, hissettiğimi kendime dahil edebildiğimde bir şiirin satırları gibi akıyor yaşanan. her ne idiyse.
ve yaşanacak olana yer açılıyor içimde.
gökyüzünün altında yeryüzünün üstünde, kalbimde bir kapı açılıyor: ferah.

bir yumak gibi hayatımızda dolanıyoruz.
kendimize, kendimize dahil edebildiğimiz onlara.

olmuşlar (yarım, eğreti, tamamlanmamış, öylece bırakılmış tüm olanlar) bütünü hayatımız,
olacakların olasılığı bugünün ardı,
kalbim, ferahı unutma. 





7 Kasım 2021 Pazar

Bütün Günahlarım Affolmuş Gibi



Gözümü açtığımda köşedeki örümcek ağını, ağın üzerinde belirli bir hat boyunca ilerleyen örümceği gördüm. Gece hiç fark etmemiştim varlığını. Güneş iyice vurmuştu odaya, saat öğlen olmalıydı. Yastığımın yanında telefonu aradım bulamadım. Gece varınca hemen anneannemin işlemeli yorganlarının içine atmıştım kendimi. Telefon kim bilir neredeydi. Önemli de değildi. Gözlerim ağa kondu. 

Ağ. Örmek. Emek. Çaba. Yaşam. İnsan. İlişkiler. Bağ. Duygular. Düşünceler.  Ağ.  Ağ...

Salondan gelen belli belirsiz televizyon sesi bu uyanma oyununu dağıttı. Odanın kapısını açtım. Anneannem gülümsemesi ve sıcacık sesi ile karşıladı. Bütün salona yayılmış çeşitli kumaş parçaları, iğne, iplik, makas arasından anneannem anlatmaya devam ediyordu. Olduğum yerden dinliyordum. Kendimi ne çok özlettiğimi iki cümlede bir yeniliyordu. Dinlenip dinlenemediğimi sordu. 'Bütün günahlarım affolmuş gibi anneanne.' desem en iyi o zaman anlardı. Dinine bağlı anneannem dalga geçtiğimi düşünür de üzülür diye 'Çok iyi dinlendim.' demekle yetindim. 

Hafızamız bunca sızı ile dolarken bedenlerimizi deliksiz ve günahsız uykulara bırakabiliyorsak çok şükür be anneanne, demek istedim. Kafesin içinde gibi yüreğime şefkati, kuşların sesini, senin dualarını ve derenin usul usul akışını hatırlatmak için geldim, demek istedim. Vazgeçtim, üzülmesin.

Sehpanın üstünde duran sürahiden bir bardak su doldurdum, anneannemin dikiş manzarasının kenarındaki koltuğa çöktüm. Hem anlatıyordu hem soruyordu hem kumaşları birbiri üstüne koyup son kontrolleri yapıyordu. Teyzem haftaya gelirmiş, haftaya da buradaysam onları da görürmüşüm, ne çok sevinirmiş. İşim nasıl gidiyormuş; arkadaşlarım, dostlarım iyiler miymiş; sağlığım yerinde miymiş ya? Gömleğin arkası ile önündeki çizgili kısımlar tam denk geleymiş, daha iyi görünürmüş. Gömleği de teyzeme dikiyormuş. 

İncecik beyaz bir sabun parçasına takıldı gözüm. Kumaşları çizmek için ama sonradan izi kalmasın diye sabunla çizerdi hep, hatırladım. Kesin dikişten önce atılan teyel, parçaları birbirine ilintilerdi. Bu seyrek dikiş sonucun belirleyicisiydi. Parçaları anlamlı bütünlük içine sokan dikişin güven adımıydı. 

Mutfaktan gelen taze çay kokusuna çekildim. Bir bardak kendime bir bardak anneanneme doldurdum. Ocağın yanındaki mutfağın camından balkon demirlerini gördüm. Örümcek ağı demek haksızlık olurdu, adeta dantel işlemişler. Bardakları alıp salona geri döndüm. 

- Anneanne, odanın köşesinde ve balkon demirlerinde örümcek ağları var. İstersen ben...

- Aa, yok yavrum. Kıyamam.

Çaylarımızdan birer yudum aldık. Kıyamadığımız bir şeylerin varlığını ve hayatımızda hüküm sürmesini, kıyamamanın şefkatini ne çok özlediğimi anladım. Anneannemin evreni kıyıldığımız ve kıydığımız bir yer değildi. 'Çay çok güzel olmuş.', dedim. Çay utancımı sindirmeye yetmedi. 





5 Kasım 2021 Cuma

Çürük



Sevgili günlük,

Bugün okul yoktu. Babamla kırlara gittik. Ben yol kenarında taşlarla ve çamurla oynadım. Karnım acıktı, annemin hazırladığı sepetten salçalı ekmeği çıkardım, babama yakın bir yere oturdum. 

Ben ekmeğimi yerken babam sigara içti, ağacın etrafını yürüyerek döndü. Ben de ekmeğimle babamı takip ettim, babamın arkasından ben de döndüm. Eğlenceli değildi, sonra kafamı yukarı kaldırınca ve hızlı hızlı yürüyünce eğlenceli oldu. Ekmeğim elimden düştü, hemen babama baktım. Bana kızacak sandım, fark etmedi. Ekmeğimin üstündeki toprağı temizleyip yedim. 

- Çürük burada, dedi babam.

Bir tane daha sigara yaktı, gösterdiği yeri oymaya başladı. Ağacın canı yanıyor mu acaba diye düşündüm.  Dedem, insanlar ağaçlara benzer demişti. Benim içim çürür mü? Allah'ım benim içim çürümesin. Ben her gece dua ederim ama günlüğüme hepsini  yazmam. O benim ve Allah'ın arasında. Çocukların duaları kabul olurmuş, dedem öyle diyor. Benim içim çürürse babam temizlesin. O iyi biliyor. Amin. 

Kusura bakma sevgili günlük ama günlük yazma işinden de biraz sıkıldım. Her şeyi bir daha düşünüyorum. Neyse ki günlük yazma ödevimiz bu hafta bitecek.



4 Kasım 2021 Perşembe

Anne

Buz gibi suyu bir dikişte içti. Kaç kere dedim. Feza, şunu sakin sakin iç. Bıraktı bardağı masanın üstüne. ÇAT. Kalın bir camdan yapılmış olmasaydı, kırılacaktı. Hiçbir şey demedim. Odanın bir ucundan diğer ucuna yürüyüp durdu. Ellerini boynuna götürüyor, saçlarının arasından geçiriyor, saçlarını bir dağıtıp bir topluyordu. Eve bir hışımla çıktığından belli...

Camı açtı, ses içeri doldu. Eskici, eskici, eskiciiiii... Eskici bağırdı Feza'ya. Var mı eski şeyler abla, alayım? Eliyle bir işaret yaptı. Yok. Uzayıp giden sokağımda eskicinin sesi uzayarak uzaklaştı. Yoklaşan ses evin içindeki sessizliği büyüttü. 

- Feza, dedim. 

Abla, dün sabah erkenden uyandım, benim evin oradaki parkta yürüdüm, çocukları gördüm, yeni doğmuş kedileri gördüm. Güneşin altında birbirine sokulmuşlar. Güneş kedileri ısıtmıştı, kediler içimi. Yürüdüm de yürüdüm. İşe vardım, kazasız belasız bir iş gününü bitirdim. Akşam bir yorgunluk çöktü erkence. Birkaç satır şiir okudum. Baktım dayanamıyorum, uykuya teslim oldum, kendimi akşamın azalan sesine ve serinliğine bıraktım.

Sabaha karşı uyandım. Bir çölün ortasındaydım, kum, kum, kum... Uzaktan biri seslendi. Feza, dedi. Canım Feza. Annemin sesiydi. Ona doğru gitmek istedim. Yürüdüm, yürüdüm aynı yerdeyim. Yürüdüm, yürüdüm, hızlandım, koştum varamadım. Bir rüya boyu koştum. Yol bitmedi. Anneme varamadım. Annem bana gelmedi, abla... Rüzgar esti, kumlar boyumca yükseldi, gözlerimi kapattım. Gözlerimi açtığımda annem yoktu. Sabah parkta gördüğüm kediler ayaklarıma dolanıyorlardı. Anneleri gözlerimin içine baktı, arkasını döndü, annemi gördüğüm yere doğru gitti. Biz kalakaldık. Birbirimize sokulduk çölün ortasında. 

Sabahtan beri bu rüyayı aşamıyorum abla. Parka gitmek için havanın aydınlanmasını bekledim, parka gittim, kedilere baktım. Onları görünce gökyüzünün aydınlığı içime yayıldı. Parktan geliyorum işte.

-Abla...

-Feza, sana ıhlamur demliyim ben bi. Sen uzan, battaniyeyi de al üstüne kızım. 

Döndüğümde uyumuştu. Hiç bilmiyordu bile annesini. Bildiği tek şey annesinin boşluğuydu. Onu tanıdığımdan beri bütün arayışları anne. 




nefes ve öteki şeyler

  geçiş dönemlerinde, eylemin büyük önemi var. sadece aklımızla değil, bedenimizle de bu geçiş dönemine girmemiz, kendimize hayatı kolaylaşt...