27 Mayıs 2021 Perşembe

Korku, Ötesi ve Sevmek



Korkunun ötesinde sevebilir miyiz?

Korkunun ötesi ve sevmek.


Sevgili toprak, bedenimi bıraktım, sana emanet, şu an düşemem. Üstünde ve güvendeyim.

Yeşil dallar, kuru dallar ve onları harekete geçiren rüzgar, harekete geçirdiğin sadece dallar değil. Zihnimin içindekiler arasında bazen hortum çıkarıyorsun, bilmiyorsun. Çok iyi yapıyorsun.


Sevince, sevmenin hakkını vererek sevince, dünyadaki tüm kötülüklere karşı koyabilecek kadar güçlü hissediyor insan. Böyle uzanıp gökyüzüne bakarken, aklıma gelen bu. 


Ağaçlar yanındaki ağaçlarla iletişim kuruyormuş. İnsanlar olarak bunu keşfettik, bunları anlayabilecek bir sürü imkana eriştik ama bizim tür içinde bunu beceremeyenler çok. Buralarda yakıcı ve yıkıcı şeyler oluyor, aman sizi yakıp yıkmasınlar. 


Sanırım beklemeyi ve ‘vakti gelince’ye inanmayı sizin türünüz sayesinde başarabildim. Siz yaz gelse de açşam, sonbahar gelse de dökülsem demiyor olmalısınız. Ama biz, neyin içinde değilsek onu arzulayıp duruyoruz. Bazen de arzumuzda tutuşuyoruz. 


Bence korkunun ötesinde sevebiliriz ağaçlar. 

Güneş doğdukça ve battıkça, ay halden hale geçerken dengede kalmayı öğrenirsek korkunun ötesinde sevebiliriz. 


Yarın yine gelirim.



 

24 Mayıs 2021 Pazartesi

Boş luk

Lahana. Kış aylarında kat kay giyinince kendimizi benzettiğimiz sebze.

Kat kat sebze. 1. kat, 2. kat ve sonraki katlar.

Bu kez üstümdeki kıyafetleri değil içimdeki yolculuğu lahanaya benzetiyorum. Bir katımı da anlamak ve anlayış göstermek kelimeleri arasında bırakmaya ihtiyaç duyduğum boşluk oluşturuyor. 

Anlıyorum, anladıktan sonra onu, onları, onun duygularını, onun acılarını, arayışlarını ve ihtiyaçlarını...

Evet, ne kadar da şuna, buna ihtiyacı var. Canı sağ olsundu, daha iyi miydi?

Şimdi bir boş         luk bırakıyorum. Anlayabildikten sonra kendim için bir boş luk. 

Benim neye ihtiyacım var. Nasılım?

Kelimelerden Ötesi

 



Fotoğraf Harry Warnecke

Rüzgar esiyor. Ilık, sıcak, sesli. Taşların üzerindeki kumları yerinden kaldırıyor, sonra başka bir yere taşıyor. Rüzgar esiyor, yerinden oynayabilecekler yerinden oynuyor. Kumlar hafif, rüzgarla dans ediyor. Kayalar sert, ağır, paçalarını kumlaştırabiliyor. 

Kadının açık boynunun iki yanından akıyor rüzgar. Ilıklığı hissediyor kadın boynunda usul ve sakin. Bir sevgili öpücüğü gibi huzurla buluşuyor rüzgar kadının boynu ile. 

- Kelimeler, içimdekileri anlatmama imkan vermiyor bazen. Sahip olduğum kelimelerden daha çok şey var içimde. Yüzyıllar var yaşanan ve yaşanıyor başka yıllar. Tüm bu geçmiş, yapılanlar, yapılamayanlar, çabalar, aşklar, sevgiler, ihanetler, gözyaşları, dökülen sıcak terler, titreyen eller, dolu dizgin sürülen atlar gibi heyecanlar, yakıcı ayrılıklar, arzular... Ahh! Ben de onlardan bazılarına ev sahipliği yapıyorum şimdi kalbimde. Sakin, dibi görünen deniz gibi berrak huzuru yaşıyorum, seninle. Rüzgarla taşınan şu kumlar gibi taşınıyorum. 

dedi kadın. 

Gülümsedi erkek, yüzüne vuran güneşten gözlerini kısarak gözlerindeki ışıltıyı ve dinginliği kadının bakışlarıyla buluşturarak. 

- Kelimelerden öte bir yaşamdır bu sürdüğümüz. Bizi, kendini onlara sığdırmaya çalışma. Tüm bu geçmiş, yaşanmış olan çaba dolu hayatları üflediğim nefesle anlatacağım şimdi sana. Anlatmanın başka yollarından biri bu. 

dedi erkek.

Yanından hiç ayırmadığı dostunu eline aldı. Yanaklarına dolan, gözlerinin kenarlarındaki kırışıklıkları ortaya çıkaran bir gülümsemenin ardından derin ve uzun nefes aldı ve üflemeye başladı.



19 Mayıs 2021 Çarşamba

Hata

 

Fotoğraf Aytekin Gezici


Özgürlüğünüz, birinden talep edebileceğiniz bir şey değildir. Mesela babanızdan özgürlüğünüzü isterseniz, size özgürlüğünüzü vereceğini düşündüğünüz babanızdan özgürleşemezsiniz. Bu düşünce kendi içinde hata barındırır.

Gökyüzünde kuş gördüğünüzde özgürlük hissetmeniz ve onu gökyüzünden mahrum etmeniz benzer şekilde içinde hata barındırır. 

Hata.

Hatalar...

Yaptıklarımız, yapmaya korktuklarımız, yapanlardan öğrendiklerimiz, sonsuza dek sürüp gidecek olanlar, bir gün son verilecek olanlar.

9 Mayıs 2021 Pazar

yarık

Kendimize sorular sorarız. Bulmak için daha öncesi aramak için. Sorunun özünü oluşturan şey her neyse içimizde onun varlığını yoklarız sorular sayesinde. Büyüteçle tanıştığımız ilk yıllarda kelimelerin, sayfaların, resimlerin, eşyaların üzerinden usul usul ve dikkat ederek geçtiğimiz gibi. Sorular bizim yetişkin büyüteçlerimiz olurlar. 

Sorulara güvenebilir miyiz?  Soruları kuran kendine güvenebilir miyim? 

Aramaya cesaret gösterebildiklerimi soruyorum. Belki. Cevabını zaten bildiklerimi, duymaya hazır olduklarımı. Kendime olan güvenimden biraz hasarlıyım şu an. Kendime güvenebilir miyim?

Çok yağmur yağınca bazen dereler taşar. Bu bazen, derelerin sığdırabileceği miktar ile ilgili olur. Taşan dereler, kendi etraflarında iz bırakırlar. Derin, kalın, uzun olabilir. Yarık deriz. 

-ebilemediğimiz ve bile isteye uzağında kalmak istediğimiz soruları sorduklarında oluşan şeye de yarık diyebilir miyiz? 


çocuk eller

Eey benim ellerim! Ellerim benim.  Soğukta üşüyen, kızaran ve hissizleşen; sıcakken şişen ve yüzükleri dar eden ellerim. 








Avuç içlerim… 

Çizgilerim, yollarım, anılarım, hayallerim, yaptıklarım, yaralarım, izlerim, sızılarım…

Ah,benim ellerim! Bunca yıl benimle her şeye şahitlik edenlersiniz. Neleri sardınız, okşadınız, tuttunuz, sevdiniz, dokundunuz, ittiniz ve çektiniz?  Nasıl hatırlasam ki… Unuttuklarıma da üzülürüm, öyle ya. 

Yılların izlerini en çok saçlarımdaki beyazlardan izledim. Sonra da ellerimden. Önce ellerimde lekeler oldu, çil çil. Gençliğimde, güneşin sırtımda bıraktığı izler gibi. Şimdi zamanın ellerimde de hatıraları var.  Bir de yumuşacık bir derim oldu zamanla. Kalbim de yumuşacık şimdi, bu ellerimin dokunup sevdiği, durdurup ittiği, tuttuğu ve bıraktığı tüm şeylerden ötürü kalbim yumuşacık. 

Ağaçların kabukları sert ve pürüzlü. Usul akan suyun hareketi -bunu en iyi elinizi suyun yüzeyine koyarak hissedebilirsiniz-, rüzgarın esintisi -bunu en iyi bir araçta giderken camdam elinizi çıkararak ve parmaklarınızın arasını açarak hissedebilirsiniz-; kedilerin sert, yumuşak, temiz, tozlu tüyleri; kuşların minicik, hızla atan kalpleri; sevdiklerimize sarıldığımızda, onları kollarımızla sardığımızda sırtlarına dokunan avuç içlerimizdeki kalp atışları; sevgililerimizin bedenleri ve ruhları, pamuklu bir kumaşın yumuşacıklığı.

Çocuk ellerim… 

En çok onları unutmuş olmalıyım. Unuttuğum ama neyi unuttuğumu bilmediğim bir hüzün bu. Ama bir şeyi hiç unutmadım. Sekiz, dokuz yaşlarımdaydım, büyük babannem geceden ellerime kına yakardı, sabaha kadar bekletirdim kınayı ellerimde. Beklemenin en tatlı olduğu, merak ve heyecan dolu uykulardı. Kınalarımın nasıl bir şekli olacağını merak ettiğim bir sabaha uyanırdık birlikte. 

Salıncak

Salıncağı bu ağaca kurabilir miyiz ananeee? Ananee yoksa buna mı kursak?  Şu ağaca kursak ayaklarım suya değer mi anaane?

Sahil kenarına gittiğimizde arabadan indiğim gibi salıncak kuracağımız ağacı bulmak için seğirtirdim. O ağaç mı, bu ağaç mı, beni çeker mi? Hatta büyüdüğümü kuracağımız salıncak dallarının beni çekip çekemeyeceğini düşündüğümüzde anlardım. Söğüt ağacı en sevdiklerim arasındaydı. Upuzun dallarını aşağıya doğru koyverirdi. Rüzgarla salınırdı o güzelim dallar. Başımın üzerindeki söğüt ağacı dallarıyla çok özel biri olurdum. Sallanırken kafamı kaldırıp gözlerimi açtığımda sarıp sarmalandığımı hissederdim. Güvenmekti bu. 


Salıncak.

Salınmak.

Salmak. 


Şimdi söğüt ağacı yok. Su yok. 

Salınmak var. O hep var. 


Salıncaktan başlayarak bedenimize yayılan, düşüncelerimizle birleşen ve duygularımıza ulaşan bir şey şu salınmak. 


İleri geri; zaman ne çabuk geçiyor, çocukken… 

İleri geri; şimdi o da işte...

İleri geri; zorluklar -hiç bitmeyecek gibi gelen zorluklar-,  çaba belki de önünü göremeyeceğimiz kadar çok ve yoran, emek -inatla ve inançla-...


Belki önce geri. 

Geri ileri; sonra işte mutluluğun dışarıda değil içeride olduğunu keşfediyor insan...

Geri ileri; geçiyor işte, fırtınanın geçişi ve sonra nasıl geçtiğini hatırlamadığımız gibi...

Geri ileri; işte hepsi iyi ki...


Salınmak var. O hep var. 




nefes ve öteki şeyler

  geçiş dönemlerinde, eylemin büyük önemi var. sadece aklımızla değil, bedenimizle de bu geçiş dönemine girmemiz, kendimize hayatı kolaylaşt...