'Bugün beni bir nehir gibi sevdiğini söylemiştin.Ben de şimdi sana diyorum ki seni Chopin'in müziği gibi seviyorum.Basit ve derin, göllerin suları gibi mavi ve...'
'Korkumdan korkuyorum. Kendi kendimden özür diledim, burada olduğum için değil, öteden beri ıstırabımı bencilce yaşadığım için. Affetmek yerine hep intikam peşinde koştum. Daha güçlü olduğum için değil, aksine, oldum olası kendimi daha zayıf hissettiğimden. Başkalarını yaraladıkça kendimde daha büyük yaralar açtım. Kendimi aşağılanmış hissetmek için başkalarını aşağılıyor, kendi duygularım yüzünden tecavüze uğramış olmak için saldırıyordum.'
Ona yol gösterdi ve onu nehir gibi sevdiğini söyledi. Önce olmaması gerekenlerin sindirilmesi gerekirdi. Yoksa içinde biriken bulantıya dönüşecekti geçmişi. Daha fazlasına mal olacaktı bu. Geçmişsiz ve geleceksiz, bütün varlığıyla orada olabilmeliydi. Bu yapabilmek için tek engel kendiydi.
Kendine rağmen bunu yapabildi.
29 Kasım 2013 Cuma
23 Kasım 2013 Cumartesi
21 Kasım 2013 Perşembe
12 Kasım 2013 Salı
her geçen gün ilerlememiz gerektiğini söylüyorlar. ilerliyoruz da. daha çok siyaset yapılıyor, daha fazla yol, daha çok para giriş çıkışı var, daha çok ekmek ve daha çok yoksul.. yani ilerliyoruz.
geride yaşananları bilmek imkansız. belki okuyabiliriz belki izleyebiliriz. dinlemek bile bir masalcasına zor artık. ilerlerken her şey aynı oranda ilerlemiyor. daha çok televizyon var artık evlerde ama insanların bir bütün oluşu,evlerdeki televizyonun oluşuyla ters orantılı. toplumsal olaylar değiştirdi pek çok şeyi. öncelikle de birlikte kavramı daha çok yer etti dilimizde. yalnız hissetmedik. ama yine de gözardılarımız çok fazla.
biz mi seçiyoruz, zaman mı zorunlu kılıyor emin olamıyorum. bir profesyonelliktir gidiyor bedenimizin etrafında bir görünmez çember gibi. sıkışıyoruz. böylelikler ve öylelikler arasında kararsız kalışlar yoğuruyor bir başka günü. ilerliyoruz, çemberle yuvarlanarak. bu yüzen çoğu zaman yalnız hissedilişler. bazı bardaklar ümit dolu oluyor da hemen boşalıveriyor. kaybediyoruz.
geride yaşananları bilmek imkansız. belki okuyabiliriz belki izleyebiliriz. dinlemek bile bir masalcasına zor artık. ilerlerken her şey aynı oranda ilerlemiyor. daha çok televizyon var artık evlerde ama insanların bir bütün oluşu,evlerdeki televizyonun oluşuyla ters orantılı. toplumsal olaylar değiştirdi pek çok şeyi. öncelikle de birlikte kavramı daha çok yer etti dilimizde. yalnız hissetmedik. ama yine de gözardılarımız çok fazla.
biz mi seçiyoruz, zaman mı zorunlu kılıyor emin olamıyorum. bir profesyonelliktir gidiyor bedenimizin etrafında bir görünmez çember gibi. sıkışıyoruz. böylelikler ve öylelikler arasında kararsız kalışlar yoğuruyor bir başka günü. ilerliyoruz, çemberle yuvarlanarak. bu yüzen çoğu zaman yalnız hissedilişler. bazı bardaklar ümit dolu oluyor da hemen boşalıveriyor. kaybediyoruz.
çoğu zaman arayışlar içinde yürüyen insanlarız. yerler,şehirler, insanlar...
10 Kasım 2013 Pazar
1 Kasım 2013 Cuma
çiçek
pencere önünde porselen bir saksıda duran çiçek olsam diyorum.
adıma da pencere önü çiçeği deseler.
açıp açıp solar,solup solup açarım.
kışım belli baharım belli. ama bu kısmı sıkıcı. vazgeçiyorum.
her gece sokaktaki kavgaları kim yapıyor, insanlar neden ve nasıl böyle bağırabiliyor. belki anlardım.
insanlar birbirinden bu kadar uzak ve bilinmezken o kadar da yakın. garip.
yine de anlaşmak çok zor görülüyor, yine de bunu denemeye çalışanlarımız var.
çiçek olsam bunları anlatamam.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
nefes ve öteki şeyler
geçiş dönemlerinde, eylemin büyük önemi var. sadece aklımızla değil, bedenimizle de bu geçiş dönemine girmemiz, kendimize hayatı kolaylaşt...
-
Fotoğraf: Duygu Aşık, 2025 Kadıköy Ben de çoğumuz gibi bir ilişkinin içine doğmuştum: annemin ve babamın romantik ilişkisi. Çoğumuz gibi, çü...
-
Bu dünyanın bu zamanında ne işimiz var? Ben sorarım kendime, siz sorar mısınız? Hiçbir şeyi ben başlatmamıştım. Yani bu dünyadaki hiçbir ş...
-
geçiş dönemlerinde, eylemin büyük önemi var. sadece aklımızla değil, bedenimizle de bu geçiş dönemine girmemiz, kendimize hayatı kolaylaşt...
