15 Eylül 2021 Çarşamba

Arkadaşım Göl


Şıp şıp şıp.
Şıp şıp şıp.

Merhaba gölümüz. Ben geldim. Hoş buldum. 

Duru ve sakinsin, ne güzelsin. Sen hep güzelsin göl. Hep çok güzelsin. Ben, senin birazcığın kadar güzel olabilsem ne ala. Duruluğu ve sakinliği diyorum. Onu saklı tutabilsem. Bazen rüzgarlarımı dindiremiyorum, dalgalarım durmuyor. Sakin olamıyorum, duru kalamıyorum. Ama bak, öğreniyorum. Valla bak. Bazen hiç istemiyorum aslında öğrenmeyi zor geliyor...

Ah, canım göl, duru göl. 

Neler öğrendim biliyor musun? 
Büyük halam, göle soru sorarsan mutlaka cevabını da vermen gerekir, demişti. Seni sorularla bırakmam, hiç merak etme. Yük olurmuş sana, olmasın. Ben hiç yük olmak istemem ki sana. 

Vazgeçmeyi öğrendim ben.  'Ben de senden vazgeçiyorum o zaman.' dedim. 
Önce diyemedim tabi. 

Elini tutamayacaktım, elini tutmamayı seçmiş olacaktım. Öyle güzel ve heyecanla, renkle gülümsediğini göremeyecektim, o anları görmemeyi tercih etmiş olacaktım. Hayalleri için çabasında yanında olamayacaktım, hayallerinde ona destek olmamayı seçmiş olacaktım, yıllardır aramızda kurduğumuz şeyler artık yaşamayacaktı, onları canlı tutmamayı seçmiş olacaktım. Bir köprü yapıyorduk da hep, artık o köprüyü yıkacaktık. Herkes kendi tarafından kalacaktı. Duygular aradaki boşluğa bırakılacaktı. Önce öfke yuvarlanırdı aşağıya hızla, sonra hayal kırıklığı peşinden giderdi, umut hiç var olmazdı da üzüntü bir görünür bir kaybolurdu. Boşlukta aşağıya doğru en ağır süzülen özlem mi olurdu alışkanlıkların yerini alan yokluk mu? Mutluluk göz kırpardı üzüntünün yanında ve şöyle derdi:  'Böylesinin daha iyi olacağına inandığın için yaptın.' Yamacında bir ferahlık belirirdi o an. Sonra, oh...
Hepsi bir boşlukta işte.

Hiçbir yer buradan güzel değil ya, yine güzel bir yerde oturmuştum. Ağaçları, ağaçların dallarının rüzgarda salınmasını, yapraklarını izliyordum. Yere uzandım, otlar ve zeminin çukuru sırtımda bir resim yaptı. Memnundum. Uzattım kollarımı yanaklarımdan doğru. Yeryüzü, gökyüzü, ağaçlar, kuşlar ve ben. 

Söylenecek sözler vardı, aklımdan geçenler ama kelimeleri yan yana dizemiyordum. Dizemiyordum işte dizemiyordum. Halime gözyaşlarım karıştı, tane tane, sıra sıra, ılık ılık, sakin sakin. 'Ben vazgeçmek istiyorum ama neden böyle vazgeçemiyorum.' dedim. Sonra sesim büyüdü. Ben küçüldüm. Şu kadarcık kaldım. 

Yerdeydim ve düşemezdim. 
Vazgeçmek yankılanırken içimde, vazgeçmemiş sayılamazdım. 

'Böyle yapmak istemiyorum, bu değil. Ben de senden vazgeçiyorum.' dedim. Bir kez daha dedim, bir kez daha. Hızlı hızlı, yavaş yavaş, tüm kelimeler anlamını kaybedene kadar tekrarladım. 

Canım göl, sonra senin kadar duruldu içim. İşte böyle bir yoldan geldi kalbim. 



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

nefes ve öteki şeyler

  geçiş dönemlerinde, eylemin büyük önemi var. sadece aklımızla değil, bedenimizle de bu geçiş dönemine girmemiz, kendimize hayatı kolaylaşt...