28 Mart 2014 Cuma

ben bitersem benle olan her şey biter.
bu yüzden
kurtarmaya çalıştığım ben değilim.

şimdi ölmek istemiyorum
böyle
mutsuzken.


27 Mart 2014 Perşembe

dün

Önce neyi kaybettik kendimizden emin olamıyorum ama bunu kendimizden eksiltmekten çok ayrı tutuyorum.  Zaman kattıkça, artırdıkça bir şeyleri geçmişten silmiş, sınırlı bir aralık var ve bu sınırlı aralık yenilerini aldıkça eskilerinden arınmalı gibi. Tam olarak buydu anlatmak istediğim ama adına arınmak demek sadece zamanı temizlemek,  içinde kendimizi kirletiriz ve kendimizi kirletmemiz paslanmış bir ruhla buluşturur bizi. Öyle ki yeniden buluşuruz, kaybettiğimizle. Kendimizle. Sınırlı aralık akan bir nehre benzemez ve o bir nehir değilken kendini temizlemesi düşünülemez. Sabitlere ulaşamadığımız sürece tutanın da eli, dili ve ruhu pas kokar.

Sevgiyi ne kadar aradık bilmiyorum, ben ne kadar aradım bunu da bilmiyorum.  Varlığını bildiğimiz şeyin yokluğunu görmek, görmekten ziyade varlığını bildiğimiz o şeyin yokluğunu hissetmek onun varlığını kanıtlayan. Bu bir masanın var olduğu ve ona sahip olamadığımız kadar basit bir eksiklik. Ama eminim ki bir masayı daha çok arar oldu insan.

Tolstoy’a göre insanın sevgiyle yaşayabileceğini öğrendiğimde bir küçük çocuktum. Sevgi büyük ama küçük gibi gördüğümüz çocukluklara benziyor. İnsan büyüdükçe –zamanın bizde artırdıkları ve azalttıkları-  küçülen sevgi, büyüyen değil ama olmasını istediğimiz küçülmeyen sevgiler olmuş.  Çünkü küçük bir çocuğu öpmek ne kadar basit ve her zaman/her yerde özel ve güzelse, büyüyeni öpmek o kadar yok. Küçük bir çocuktan sonra büyük bir çocuk olduğumuza inanlar olursa sevgi beden sınırlarımız arasında olmayacak.

Aramalı mıyız, bilmiyorum. Bir cadde bir sokağı bulmaya benzemiyor ama sokaktaki çocuğun köpeğin peşi sıra ellerini birbirine vurarak yürüyüvermesine benziyor, her zaman hissedebileceğimiz, zaman zaman ve inandığımız sürece görebileceğimiz.

Yani sevgi, sınırlı zamanın akıntısına kapılmana izin verirsek biz insanlar, kendimizi eritiriz.

Aslında biz insanlar tüm enerjiyi, parçalara bölerek farklı zamanlarda ayrı-aynı hissiyatlar yaşarız. Sevgi dediğimiz, bir parçamızı fark etmeden ya da bilerek ama mutlaka ortaya koyup ve bir parça aldığımızdır yani hissedebileceğimiz. Azalmaması gerekendir.

Eğer insan kendisini eritirse, ortaya koyamaz ve tamamlanamayız, eksiklikleşiriz. Farkında olmadığımız bir eksiklikle kaybedişleri yaşarız. 

27.03. 2014
tüketmeyi çok çabuk başarıyorduk. nedensizmiş gibi. umurumda bile değil.
inanılacak şeyi aramak belki de en zevkli kısmıydı.
zaten bulunmazmış gibi yaşadım.
tadını bulamadığım, hatta yenilip yenemediği bile belli olmayan şeylere benziyor, yemeye çalıştığımız.
keyfi yok bu gibi şeylerin.
pia..
sadece şiirde güzel. yazılanlar gerçek dışıydı, ben de çok içinde değilmişim gerçeğin. anlamsızlaştı.
anlamlı olan bu doğruyu bilmenin gerçekliği. ama yetersiz ama ham.

ne olmaya çalıştığımızın anlamı yok. olmuşların anlamı var. mesela inandıkça, bir not anlamını buluyor. onu/şeyi bildikçe hayallerini zorlamıyor. ve yazılanlar anlam kazanıyor. gerçekten her şey geçebilirmiş gibi geliyor. moda da güneşin altında soğuk meyve yemek fikri gerçek bir gülüşe sebebiyet veriyor.

inandıklarım olsun istedim, olanlardan başka. var gibi geldi , belki bir süre daha gibi gelir ama şimdi değil. inanmak için bir şeyler mi yapmalıyım yoksa bir şeyler yaptıkça inanır mıyım umurumda değil, biraz daha yitiriyor olduktan sonra.

19 Mart 2014 Çarşamba

boğulma istediği taşıyor içimden
ama
şeyler yok.
boğulamıyorum
boğuyor beni şeysizlik.
derin bir suya bırakır gibi kendimi
olamıyorum.
eksikliğini yüzünden okuyorum.
derin bir su arıyorum
sen de yok.




bütün gelemez miydin sanki bana
parça parçasın
sen sen sen
her birin
parça parça
öyle çoksun ki inanamıyorum sana.
belki
bir senlik oluşturamadın hala.
her insana başka parça
ve
bütün bir sen yoksun
yok sun
yoksunsun aslında.


6 Mart 2014 Perşembe

'hem birbirimize inandık hem de karşımıza  çıkan durumlara/ insanlara inandık.'

*
biz hep ve en çok insanlara inandık öyle ki durumları insanlara bağladık. inanmak bi tercihti biz de bunu yaptık. ne kadar yanılmış olabiliriz. hiç. vardığımız nokta ile yolun başında gördüğümüz ayrı şeyler olabilir o başka. ne kadar üzebilir. çok. 
ama 
zorunda değil. 

insanlar işte bazen hiç, bazen çok, bazen saçmalar.  
herkesin uğrayabileceği bir durak, kendini bulmak istemediği bir yol, tek bildikleri doğru gibi tercih edilebilir bir kaç yöntem, adım gibi. 
biz, kendimizi bulmak istemediğimiz yerlerden konuşmayalım. 
pizza yiyelim, seversin. 
biri yanıyordu.
diğeri ise eriyordu. biri yandığı için diğeri eriyor değildi.
bu iki gerçek bir doğrudan doğmuştu.
bedenlerinin ayrılığı birbirini boğmuştu. oysa bunu biri yanar diğeri ise erirken anlayabilmişlerdi. hiç garip değil.
yoklar gibi görünürler biri ve diğeri
ve
aksine öyle çoklaşırlar ki.
biriler, yanmakta olan ya da  çoktan sönmüşler
erirken ya da tükendiği yerden başlayanlar da diğerleri.
tanışın kendinizle.



geçen zaman süpürür anlamları, tanımları, insanları. 
süpürülmüş geçmişin şahitleri kalır 
bir söz, bir şiir, bir resim.

huzur , 

gözlerinden yüreğine dokunabilmek
ve 
beynimin içindeki ince kıvrımlarda
tümlerin yokluğa varması.

5 ocak 12


nefes ve öteki şeyler

  geçiş dönemlerinde, eylemin büyük önemi var. sadece aklımızla değil, bedenimizle de bu geçiş dönemine girmemiz, kendimize hayatı kolaylaşt...