28 Şubat 2014 Cuma

son günündeyiz ayın. kısa zamanda yaklaşıyoruz bahara.
ne çok iyi hisseder insan baharda. açabilir içini, daha çok sevebilir hem kendini hem sevmeyi. değiştirebilir yönünü. alışabilir yeniliğe. bedenin, ruhuyla kavgasız yenilenmesidir bahar.
tüm bunlar ne güzel söylenir, düşünülür ve  inanılır bunlara.
ve eğer, her beden, ruhuyla kavgasız yenilenebilirse yaşanır bahar.


istedik ya da istemedik ama varlığından bahsettik.
alışkanlığın tanımı şekilleniyordu. neler getirirdi bilmiyorduk. ileriye doğruydu ama giden sadece zaman olabilirdi. bunu unutmuşluğu ne çok yaşadık. diğerleri gibi bu da esti, ılık bir rüzgar gibi. iyiydi. ilerisine de iyiliği taşır mıydı.
istemiyor değiliz ama istedik mi, bunu da bilmiyorum.
elimde tuttuğum şeyin zamanın dizginleri olduğunu biliyorum.

kimisi güldürür
kimisi sövdürür
kimisi yazdırır. böyledir.
öyle hissediyorum ki, tedirginlikler süslüyor günümü. geriliyorum. sanki çocuk ruhum büyük tehditler içeriyor. annemin 'aklından çıkarma' dediğini bir anlığına unutmuş gibi mahcubum.
her bir adımı planlanmış yola çıkacak zamanı beklerken uyuya kalmış gibiyim.  böyleydi. oturdum. düşünmedim bile.

hiç bir şey gelmedi aklıma, sen de. mum yanıyor, su duruyordu masa da. 
bir şey isteği
mesela
yolda biriyle karşılaşma, bir haber alabilirmiş hissiyatı gibi. olur ya insanın kıyısında köşesinde, öyle. 

zamanı uzatıp kısalttık denkleşsin diye
hep vaktinde gelirsin ve nedensiz değilsin. tedirginliğimi bölersin, gökyüzündeki koyu renkli bulutları dağıtmak gibi senin bu yaptığın. bazı anlar hiç bitmesin. 

çocuk ruhu zora sokuyor insanı, bu yüzden büyüklükte cesaret bulamadıklarımızı çocukluğumuza atarız. düşünemem, çocuklaşırım, anneme ömür biçilmesin. 

seni düşününce bir sarılma isteği geliyor, gidesiye değil.  küçük taburelerin üzerinde yudumladıklarımız geliyor, bir sokak arasında. yaşamın bir kenarında kalıp bütünden kopasımız gelmiş, kaçıp oraya saklanmışız gibi. bitmiyor olan, bitmeyecek olacaklar ve bulacağız hep bir neden bitirmediğimizden birbirimizi. aman,yeter ki çay soğumasın. zamanın ağır şarkıları eşlik etsin bize, ahmet kaya susmasın. eksilmeyelim.

ne de öznesi bana yakın gibi görünüyor  hep ama  gerçek, sensiz olmaz bu benlilik.  
kesişen çocuk yollarımız var, sarılan büyük bedenlerimiz. aynı sıfatlardaki benzer insanlar tanımışız. baharı seviyoruz, birlikte nar yiyoruz. keklerle doğuyoruz.
belkiler takılıyor aklıma... 

sen gitme.







27 Şubat 2014 Perşembe

elimizdeki neydi...

konuşmakla biz mi belirlerdik yaşanacakları, zaten yaşanacaklar arasına çoktan itilmişler miydi. 
umursamazlığını ortaya koyma cesaretini bulamayanların lafları erteler 
hem beni hem seni hem onu. bundandır zaman zaman itilmişlik hissi. 

okunmalı zaman ve öyle konuşulmalı,  
gerçekle.


24 Şubat 2014 Pazartesi

kendi söylediklerine o kadar  güvenmiyor ki insan. teselliyi doğuruvermiş.


çeliştiğimiz şeylere yeniliriz
çoğu zamanda farkında olmayarak. 

23 Şubat 2014 Pazar

mesela
insanın, caddenin, şeylerin 
gelişin, dönüşün, ilişkinin,
hissedişin, görünenin 
vardır 
hep bir meselası.

tanımı,
bir hayalden çok siteme benziyor. 
bir rengi yaşatmıyor.



bazen kalan martının havadaki simidi kapması gibi bir an.



21 Şubat 2014 Cuma

insanlar koyduklarımız yerlerdeler mi
insanlar oldukları yerlerdeler mi.

anlık buluşmalar mı belirledi, anlık buluşmaları yaratan biz mi.

ellerin soğukluğu cesedi hatırlatırdı. ölüm çoktandır aklımdan çıkmıştı.
insanlar kendi yerlerini oldururken ve yer edinmeye çalışırken var olanların yerlerini de değiştirirler, onları bir yere koyduğumuzda değil.
pek çokları gibi değildi. bu yüzden olduklarına izin vermek gerekirdi.

korkular parçalanmışlık hissini örtmeye çalışır sadece. sıcak tutulmaması gereken ve de unutulmaması gereken bir geçmiş var elimizde.

olduğun yerde var olabilmeyi
sadece sen başaramazsın
sadece ben mümkün kılamam.

ölümler korku dolu gelmemeye başladı.

nefes ve öteki şeyler

  geçiş dönemlerinde, eylemin büyük önemi var. sadece aklımızla değil, bedenimizle de bu geçiş dönemine girmemiz, kendimize hayatı kolaylaşt...