16 Ağustos 2013 Cuma

aniden ve nedensiz

söylenebilen şeylerin bittiği anlar. ellerini kollarını nereye koyacağını bulamadığımız anlar gibi.  bazen farklıdır, bazen aynı belki. 

kendisiyle yüzleşebilir insan. başkasına bunu yap derken, kendisi için ne kadar zor olduğunu unutuverir. bakamazsın ne ona ne kendine. yaşanan bir düğüm gibi olabilir, belki başka bir tanımı da vardır.

bazen diyorum,
onu, o yaşamasaydı. kendisiyle baş edebiliyor da insan. başkasının baş etmesine dayanamıyor. adı çaresizlik gibi aslında ne yapacağını bilemiyor. cam kesiği acıtır ki. dikilse de dikilmese de ama işte bir süre...


telefonlar çalmaz bazen, üzülür insan. çünkü hep iyiye umutlanır. iyiliğiyle mutlanır insan.
işte bazen de çalarken telefonlar, kalp atışının bir anlığına hızlandığı korkuyla sızı arasında bir şey hissettirir...  
endişeler eşliğinde beklemek en zoru. kıyamamak bunun adı. 

12 Ağustos 2013 Pazartesi

öyle-böyle değil

böyle olsun istemedikçe böyle olmadı ama öyle de olmadı. araya sıkışmış gibi, ezildi ezilecekmiş gibi, böyle olmadığına sevindirir, öyle olmadığına üzer gibi, biraz umutlu ve yorgun oldu.

yollar aramak değil yollar yapmak, öyleydi. böylesini herkes söylüyordu zaten ve mecburiyet, yolsuzluk onun gibi bi şeydi. 


ederini bilinmez ama yeteni insan eder.  
eksik denmez, tam da olmamıştır. 
ama kendini doldurtur.




6 Ağustos 2013 Salı

çay

'girişi bulamadım ama sevgili... diye başlayan bir şeyler olmalı. çünkü mektuplarda hep öyle olurdu.yeltendim yazmaya ama bilmem pek böyle şeyler. 
bir kaç şey demek istedim sana, yüzüne söyleyemedim. sen sordun da ben diyemedim. önceden ne güzel olurdu, hem iyiyi hem kötüyü paylaşırdık. belki 2 belki 7 kişiydik. şimdi birileri daha eklendi hayatımıza(senin hayatına) ve hem iyiyi hem kötüyü bölüştük. payıma kalanla yetinmek hoş değil, biliyor musun. bazen bişeyler aklıma falan geliyor. geliyor, geçiyor. düşünmek istemiyorum. üzülme sakın bak, bil istedim.mektup yazmayı bilmiyorum demiştim, böyle mektup mu olur hiç. benimki de iş işte. bi kere daha sana mektup yazmıştım. yine öyle sevindirmek isterdim seni ama uçurtmamın kuyruğu tele takıldı. 
ya da işte demlikte çay dolu kaldı.'

3 Ağustos 2013 Cumartesi

ne eksik ne fazla

ne artıyorum ne de eksiliyorum zamanla.
çoğalan ben değilim, anlıyorum.
ama azalan aydınlık.

ses yok  ama duyuyorum. 
kendimi düşünce suçlusu gibi görüyorum.
kafamın içindekilere aldırmasam diyorum.

işte o zaman ışıklar söndüğünde , bir elin boğazıma yapışmasından korkmam.
ışık olmasına gerek olmaz.
dış sesleri artırmam.
iç sesler ürpertmez. 

*
uyuyamamış yine...
her zaman yapamazdı, 

arayamazdı birisini, çalamazdı kapısını
şimdi görüyorum üzgün güçsüzlüğüyle.
'bitmedi, neden hala bitmedi?' diye cevapsız sorularla kalıyor. 
ama 'bitmeyecek' demiyor. 
mutsuz belli ama yitirmiyor işte umudunu
bu zamanlarda ancak bu ona yetiyor.
yetmiyor da işte, kırıntıları avucunda birleştiriyor. 
biraz avuntu için zaman topluyor,aydınlıktan.
ışıklara dönüyor yüzünü. susuyor.
anlatmıyor.
ben anlıyorum onu. 

bir ben anlayabilirim. 
bazen o da yanılıyor.
zamana yaslıyor sırtını, yüzünü kapıya dönüyor.




nefes ve öteki şeyler

  geçiş dönemlerinde, eylemin büyük önemi var. sadece aklımızla değil, bedenimizle de bu geçiş dönemine girmemiz, kendimize hayatı kolaylaşt...