12 Eylül 2025 Cuma

nefes ve öteki şeyler

 


geçiş dönemlerinde, eylemin büyük önemi var. sadece aklımızla değil, bedenimizle de bu geçiş dönemine girmemiz, kendimize hayatı kolaylaştırmak demek. işte tam bu yeni fikrimle ve oluşumla birlikte, ‘kışa hazırlık’ için köye salça yapmaya gittim. daha önce hayatı bedenimle algılama halim böyle derin ve bağlantılı değildi.


sekiz kasa domates ve otuz kilo kırmızı  biber doğradık, kaynattık. sanırım yüz kadar kavanoz yıkadık ve iki kez de salça kaynattığımız kazanı, annemle. evet, ona kazan demek daha iyi. 


domates doğrarken büyük halam ve komşu yenge yardıma geldi. köyde hep böyle olur, biri bir hazırlık yaparsa ötekiler yardıma gelir. ben bunu doğduğumdan beri yaşıyorum. oysa geçen aylarda, salt beyoğlu’ndaki bir söyleşide köy yaşamında kadınların hasat ve tohum toplama için bilgeliklerini ve dayanışmasını süslü ve şaşıran kelimelerle açıklıyorlardı. arkadaşıma dönüp şöyle dedim: bunu yeni bulmuş gibi anlatmaları çok tuhaf. köydeki kadınlar, böyle yapar zaten. 


bazı şeyler şehirlerde yeni biliniyor, adı konuluyor. yıllardır olan süslenip allanıp pullanıyor..  domatesleri doğrarken bunları düşündüm bir de işte. sonra kırmızı biberlerde konuyu toparladım: bu yeni başlamadı ki..  bu köylünün aşağıda-değersiz görülmesi ile ilgili, okula başladığım yaşımdan beri bunun etkilerini görüyorum ama şimdi daha iyi anlıyorum.. içi su dolu, büyük turuncu leğenin içinde doğranmak üzere bekleyen kırmızı biberlere baktım, sonra büyük halama, sonra komşu yengeye. usul usul sakin sakin doğruyorlardı. köylülük, şehirlilik, bilgi, bilgelik, kavramlar, deneyimler olarak çevçelendirebileceğim kendimle hoş sohbetimi sakince ve gönül rahatlığıyla tamamladım. ve annem, ateşi yakmıştı. 





planladığımız gibi bir kışa hazırlık mı? hayır. 


on gün kadar önce, köydeki evin bahçesinde bir köpek ve dört yavrusu... kısa boylu, hareketli, neşeli diyebileceğim şu tiplerden. yavrular daha gözleri açılmamış, yavrudan da yavru. bir gün, anne köpek ve bir yavru ortadan kayboluyor -birinin alıp gittiğini düşünmüşler-. 3 yavru akşama kadar tek başına kalınca da bizimkiler, bakalım bu yavrulara demişler ve bebek köpek süt tozu, biberonla beslemeye başlamışlar. o kadar küçükler ki, serçe tırnağımın yarısı kadar burunları var. meme emmeyi bilmiyorlar ve bir avuca sığabiliyorlar. 


kışa hazırlık yaparken, onları besledik, sevdik ve birini kaybettik. veteriner yaşama ihtimallerinin azlığından bahsetmişti zaten. 


kışa hazırlanırken yaşam ve ölüm arasındaki çizgi, sürekli gözümün önündeydi işte. 


ertesi gün, birinin daha hareketleri yavaşlamaya ve vücut ısısı düşmeye başladı. veterinere yeniden götürdük. benzer şeyleri duyduk. eve geldikten sonra, avcuma, kendisi kadar su şişesine ılık su koydum. karnına masaj yaptım, epey süre, arada bir kasılılıyordu ve ses çıkarıyordu. kalp atışı çok yavaşlamıştı. sonra tüyleri hareket etmedi, kalbi durdu.. o sırada hem gözlerim doldu, hem midem bulandı.. ölüm bazen midemi çok bulandırıyor benim. incecik kaburgası vardı, kalp masajı yaptım, bekledim, bir daha yaptım.. bekledim. nefesi geri geldi. hayatımda ilk kez bir canlıya kalp masajı yapmıştım. kaburgası incecikti. 


oturduğum yere güneş vurdu. sırtıma geliyordu, epey sıcaklamıştım. yer değiştirdim. güneş, onun yüzüne gelsin istedim. burnuna, yüzüne, patilerine vurdu güneş. yüzünü kırıştırdı. öylece onu güneşte tuttum. ve ona hayatta olmayı anlatırken buldum kendimi: güneşte yatmak çok güzel, ısınırsın ve gevşersin. sokaklarda dolaşmak muhteşem ve bazen çok ilgi çekici şeyler oluyor, bazı şeylerin peşinden koşabilirsin ve koşmak da çok keyifli. bir ay sonra yine gelirim, seni yıkamak için ve burnuna da hindistan cevizi yağı sürerim. güzel kokuyor. seviliyorsun, seni sevdik, bu çok keyifli..  burası böyle bir yer, burada yaşanabilecek şeyler var ve güzel yemekler.. seversin.. oynarız birlikte.. burası dünya, gözlerin bile tam açılmamışken ne hissedebildin, yaşayabildin ki.. çok küçüksün ve çok güzelsin.. çaba gösterdiğine eminim. 


tüm siyah tüylerin arasında göğsünde beyaz bir tutam vardı. nefesinin derin, az, çok oluşunu oradaki tüylerin hareketinden daha iyi anlıyordum. iki saat boyunca nefesini izledim. nefesi gittiği an öylece bir bedendi. hareketsiz. tuhaf. gerçekten bu dünyada ‘sahip olmak’ halindeki en temel şey: nefes. bunun ne denli değerli olduğunu gördüm ve avuçlarımda tuttum. 


içinde nefes olmayan bir beden, beni, anlayamadığım bir yere götürüyor ve hala bazen midemi bulandırıyor. öte yandan, farkında olarak bakabildiğim zamanlarda  insanlar, hayvanlar, bitkiler ise içimdeki müthiş bir şeyi uyandırıyor. bunu en çok parkta geçirdiğim sürelerde deneyimliyorum, yürüyüşlerim sırasında. orada canlılığı görüyorum ve bu, içimde sevgi ve neşe oluşturuyor sanki. tarifini yapamıyorum. bunun kelimelerle aktarılacak bir şey olduğunu sanmam. 


avucumun içindeki bir tutam beyaz tüyleri izleyip durdum, yaşam ve ölüm gözümün önünde duruyordu. parktaki köpekler aklıma geldi, büyüyüp koşan köpekler..  önce nefes, sonra öteki şeyler. bu hepimiz için geçerli. 


kışa hazırım. önce nefes, sonra öteki şeyler. burası dünya, yaşanacak eğlenceli şeyler var. güneşte ısınmak güzel, lezzetli yemekler var. sevilmek güzel, sevmek güzel. kış için salçamız da var tabi. 








24 Şubat 2025 Pazartesi

Aldım Verdim Ben Seni Yendim


 

Aldım verdim  Ben seni yendim Gazeteye ilan vermeye geldim.


Diyerek adımlarımızı birbirinin ardına eklerdik, oyun oynardık. Eğlenirdik, sonra başka bir noktadan yeniden başlardık. Almak, vermek ve yenmek bir oyundu. Biz, bunu bilirdik.


Şimdi dünya, bu oyunun dehşet verici gerçekliği içinde sürüp gidiyor. Alıyorlar, veriyorlar, birbirlerini yeniyorlar ve oraya buraya ilan bile veriyorlar. 


Bazı insanlar hiç yetişkin olmamışlar, üstelik çocuğun sahip olacağı merhamete, sıcaklığa sahip değiller. Onlar ne, anlayamıyorum. 


Gölgelerini, egolarını kendi gerçeklikleri sanıp yaşadıklarını düşünüyorum. Ama onların ne olduğundan ziyade diğerlerimiz ne yapacağız? 


Bugün yine, kutsal işlerimden olan bulaşık yıkarken şöyle derken buldum kendimi: Gezi döneminde polise ‘Limon sat onurlu yaşa!’ dedi, bu toplumun bir kısmı. Şimdi, kendi işlerimizde çalışırken ve o iş yerlerinde insan onuruna yakışmayan şeyler dönerken ve iyileştirme adımları atılmazken ‘limon satıp onurlu yaşamak’ aklımıza geliyor mu? 


Gelmeli. 


Diğerine ol, yap, vazgeç, istifa et, sorumluluk al demek bunları yapmaktan çok kolay. 


Bir yandan adalet için bağırırken, öte yandan adalet için kılımızı kıpırdatmıyorsak ve rahatımızı korumak pahasına bir şey yapmıyorsak değişen hiçbir şey olmayacak. Çünkü dilimiz adaleti bağırırken eylemimiz hiçbir şeydir. Ama değişim eylem ister. 


Dışarıya dönüp herkes bağırıyor. Ben, çoğu zaman birbirini duymadan bağıran insanlar görüyorum. Çoğu zaman, ağzından çıkan ile eylemi arasında büyük farklar olan insanlar görüyorum. Eğer adaletin ötede olacağını düşünüyorsak yanılıyoruz. Adalet kendi hayatımızda başlıyor. Çünkü bunların hepsi birbiri ile bağlantı içinde. Almak, vermek, yenmek konusunu bir oyun olarak oynamalıyız. Almak, vermek, yenmek ötesinde insan olabileceğimizi anlayana kadar aynı döngüleri yaşamaya devam edeceğiz. 


Yenmek, başarmak, kazanmak arzusu ile yanıp tutuştukça hepimiz dön ha dön acıyı. 


Sen yenmek, başarmak, kazanmak arzundan kurtuldun mu? 


Bazı şeyler kazanmakta hiçbir sorun yok. Bazı şeyleri kazanmayı her şeyin üstünde tutmakta ciddi sorunlar var. 


Eğitim, bilgi, akıl, düşünce, uzmanlıklar, para bunlar değerli ve gerekli. Bunların hiçbiri, insanın var olmasından daha önemli değil.


9 Şubat 2025 Pazar

Romantik İlişkiler ve Yaşamak

Fotoğraf: Duygu Aşık, 2025 Kadıköy

Ben de çoğumuz gibi bir ilişkinin içine doğmuştum: annemin ve babamın romantik ilişkisi. Çoğumuz gibi, çünkü hepimiz bir anne ve bir baba modeli olan ilişkilere doğmuyoruz. Farklılıklarımız var. Bu farklılıkları hatırlamak ve söylemek, güzel ve değerli.  

Sevgililer günü hakkında kampanya, reklam ve ürünleri gördükçe kafamın ve kalbimin bağlantılı hattında yeni bir dizin oluşmaya başladı. 


Bana böyle olur. Bir uç görürüm tıpkı bir ipin uçu gibi. Ve sonra bulaşık yıkarken, yürürken, dişlerimi fırçalarken, öylesine dışarı bakarken, sabah uyanırken, kitap okurken, kapıya açarken, kedilerin mamasını koyarken, evi süpürürken gördüğüm ipin ucunu biraz biraz çekerim. Daha doğrusu: bu eylemlerim sırasında ipin uçunu biraz biraz çekmiş bulunduğumu fark ederim. Sonra bir dizin. Sonra bir yumak. İşte bana, sana, bize, size, hepimize! 


Bu zamana kadar kime, onu sevdiğimi söyledimse doğruyu söylüyordum. Kesinlikle, o gün onu seviyordum. O Duygu olarak, o günkü Duygu’nun sevebilme kapasitesi kadar. Yani o gün iç koşullarında (Duygu’nun kendisi ile olan ilişkisi ve yorumlama becerisi) ve o gün dış koşullarında (Duygu’nun ötesinde ola gelen her şey).


Bugün birini romantik olarak sevecek olsam (karar vermekten söz etmiyorum, sevmiş bulsam kendimi) nasıl olur, bir kısmına dair benim de fikrim yok. Ve bu, müthiş şekilde mutlu ediyor beni. Çünkü bir başkasını severek ve sevmenin davranışları içinde ben, kendimi bulacağım. Kendimin bilmediğim taraflarına, o sevdiğim kişi sayesinde yaklaşacağım. Ve sevdiğim kişi de aynı şeyi yaşayacak. Ben ve o, kendimizden kendimize bilinmeyeni keşfederken birbirimize destek olacağız. 


Sevmek, kendimizden kendimize olan yolu açacak. Sevmek, birlikte bu yolu yürümek olacak. Fark edelim ya da fark etmeyelim böyle olacak. Adı kelimelerle aktarılamaz ve göğsümüzde oluşan hafiflikler ve ağırlıklar olacak. Göğsümüzde kuşlar uçucak, göğsümüzde şelaleler akacak. Göğsümüz göz gözü görmeyecek karanlıkla dolacak, bir sis çökecek hiçbir şey anlaşılmayacak. Adı kelimelerle aktarılamaz duygular gelecek…


Sevdim dediğim herkesle yollarımızı bir biçimde ayırdık. Kendime, yaşadıklarıma, hayata sorduğum sorular değiştikçe aldığım yanıtlar da değişti. Ve ben yaşantımın bir yerlerinde, bu soru değişikliğini romantik ilişkilerimde de yapmış bulundum. Sonra kendimde işler çok değişti. Şimdi, fark ettiğim şey o ilişkilerin ardından kendime dair öğrendiğim şeyler olduğu. 


Ayrılığın ardından, ayrılığın bayraklı duyguları sayabileceğimiz özlem ve hayal kırıklığı ile birlikte kendime bir şeyler sordum ve yanıt aradım. Bu sürelerde kendime iyi bakmaya devam etmeye çalıştım. Ve kendime, sevmeye, insan olmaya dair çok şeyler (benim hayatımda bana) öğrendim. Adı kelimelerle aktarılamaz ve göğsümüzde oluşan tüm hafifliklerin ve tüm ağırlıkların parçası olan insanlara teşekkür de ettim. Onların yaşantımın parçası olmasının üstüne sorularımı, merakımı, yanıtlarımı ekleyerek kendi insanlığımda bir yerden başka bir yere taşındım. 


Sevdim sanmak ve sevdim sanmanın ardına eklenebilecek ezbere, bizden beklendiği için gerçekleştirdiğimiz evlilik bize bunları deneyimletmiyor. Ben, her şeyden önce bir romantik ilişkinin içine doğup yıllarca ondan etkilendim. Çoğumuz gibi. Ve dünyadaki ilk ve tek romantik ilişki benim için oydu. Bir tek, önce ona tanık oldum. Çoğumuz gibi. Ve neye tanık olduğumu bilmeyecek, hatırlamayacak, anlamayacak yaşlar…


Fotoğraf: Duygu Aşık, 2025 Kadıköy 


Sonra sonra ben sevdikçe, içimde sevginin nasıl bir şey olduğunu aradıkça ve bulabildikçe, içimdeki sevgiyi davranışlarımla sevdiğim kişiyle buluşturdukça… İnsan olmakta, Duygu olmakta, sevmekte yeni yollar keşfettim. 


Romantik ilişkilerde durumumuz ve konumumuz ne olursa olsun ‘sevgi sandığımız şey’in ötesine geçip sevgiyi kendimizde aradıkça ve bulabildikçe durumumuzun ve konumumuzun içinde başka bir var olma hali deneyimlemeye başlayabiliriz. 


Romantik ilişkilerin en tuhaf yanı ise kişinin kendisinin değiştiğini fark etmemek. İnsan daimi olarak değişir (farkında olmasa bile). İnsan kendinin değişimine kördür. Değişimi anlamak, bu körlüğü açmak için kendimizi dinleyecek ve duyacak zamanlar yaratmamız gerekir. Romantik ilişkideki iki kişide kendisine kör kalmaya devam ederse ortaya zor deneyimler çıkma ihtimali çok yüksektir. 


Göğsümüzde kuşların uçuşunu, şelalerin akışını, karanlık zamanlarda el ele kalmayı deneyimlemek kör kalmayı aşmayı öğrenmekten geçiyor. Aslında buranın ardı, nesiller arası aktarılan: sevgi zannedilen şey ya da sevgi. 


Fotoğraf: Duygu Aşık, 2024 Ordu

Şimdi, 

Dizin ve yumak bende, sende, bizde, sizde, hepimizde!

Örebilirim, örebilirsin, örebiliriz.

Sevgiyle. 



nefes ve öteki şeyler

  geçiş dönemlerinde, eylemin büyük önemi var. sadece aklımızla değil, bedenimizle de bu geçiş dönemine girmemiz, kendimize hayatı kolaylaşt...